Karanlık ve soğuktu ve Isaak, annesi Lea, babası Nissin kızkardeşleri Alegrina ve Jeanne’ı son kez gördüğü 13 Aralık 1942 gününden sonraki geceyi, Berlin’de bir mahzende nefesini tutarak ve sabaha dek titreyerek geçirmişti. O Pazar sabahı sevgilisi ile buluşmak için traş olmuş, süslenmiş, “Davut yıldızlı” paltosunu giymiş, evden ayrılacakken, annesi “ Isaakito,” diye seslenmişti, “da attention, z no me dejes asperar!” (Dikkatli ol! Güzümü yollarda koyma!”)

Annesi, Isaak ne zaman dışarı çıksa, onu hep aynı sözlerle yolcu eder ve dönünceye kadar arkasından dua ederdi. Isaak da her seferinde, “Anne meraklanma,” derdi, “mutlaka döneceğim.” Evden ayrılırken paltosundaki, Yahudilerin taşımak zorunda oldukarı “Davut yıldızını” sökmüş, normalde ölümcül sonuçlara yol açabilecek olan bu davranış hayatını kurtarmıştı. Kapı önünde bekliyen iki Gestapo polisi onu Yahudi olmadığını sandıkları için tutuklamamışlardı.

Isaak, aile dostları ve Bulgar oldukları için tehlike içinde olmayan Petar ve Sultana Dimitrow’a sığınmış, Petar durumu kontrol etmek için Isaak’ın evine gitmiş. Döndüğünde Gestapo’nun halen orada olduğunu anlatmış, Annesinin onu gördüğü zaman ağladığını söylemişti.

İsak Behar’ın annesi, babası, iki kız kardeşi 27. sevkiyat treni ile Aralık 1942’de Polonya’ya gönderildiler. Amcası Elia ve annesiyle aynı adı taşıyan yengesi Lea, 15. sevkiyat treniyle çoktan doğuya gönderilmişlerdi. 31. sevkiyat treniyle de amcasının çocukları Simchar ve Jakop gönderileceklerdi.

Isaak’ın babası 1915 yılında, İstanbul’dan Berlin’e göç etmişlerdi. İsaak Behar’ın 2002 yılında yayınlanan “Versprich mir, dass du am Leben bleibst” (Hayatta Kalacağına Söz Ver) adlı kitapta yazdığına göre, bunu nedeni, “ Osmanlı İmparatorluğunda azınlıklara- Rumlar, Ermeniler, Yahudiler- yönelik giderek artan düşmanca tutumlardı” (s. 219 )

Yağmurdan kaçarken doluya tutulan Beharlar’dan İsaak dışında hayatta kalan olmadı. İsaak Behar bütün savaş dönemini Berlin’de, yeraltında, saklanarak geçirdi. Ailemi de Almanlar öldürdü, diyecekti onu dinlediğim bir söyleşi sırasında, ama beni kurtaran da yine Almanlar oldu.

Savaş bittiğinde Berlin yıkıntıları arasında bir başına kaldı. Ona Türk pasaportu verilmekte güçlük çıkarılmadı bu kez. İsaak Behar, “gerçekten acilen ihtiyaç duydukları o zor zamanlarda esirgenen o kağıtların, şimdi böyle kolayca verilmesi çok acıydı” diye yazdı. Hatta garip, onu öfkelendiren garip bir şey daha oldu. Ailesini korumayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti onu askerlik yapmaya çağırdı! Isaak Behar’da Türk Vatandaşlığını geri iade etti.

Isaak Behar şimdi 87 yaşında. Kitabını okudum, hakkında yapılmış belgesel filmleri izledim ve onunla yapılan üç söyleşiye katıldım. Söyleşilerin hepsinde, yakışıklılar yakışıklısı iki oğlun Daniel ve Benjamin’den, onu seven ve onun için Yahudi dinine geçmekle kalmayıp annesinin adını da alan, 40 yıldan fazla evli olduğu eşi Lea Hanım’dan söz eder. “Mutlu olduğumu söyleyeceğim ama” der, sonra her seferinde annesine sözverip de geri dönemediği o Pazar sabahını hatırlayarak yutkunur. Sonra, Annesinin onun yerine Peter’ı gördüğü 13 Aralık 1942 günkü ağlayışını bir türlü aklından çıkaramaz. Annem diye sorar 67 yıldan beri, geri dönmediğim için sevinçten mi ağlamıştı? Yoksa Isaakito’sunun geri dönmeyişinin hayalkırıklığına mı gözyaşı dökmüştü? Doktorlar, psikologlar, dostları, eşi, oğulları, ne kadar onun suçsuz günahsız olduğunu söyleseler de, Isaak Behar, 64 yıl sonra bile, ruh huzurunu, annesinin, babasının ve kızkardeşlerinin ölüme görderildikleri o pazar sabahı sonsuza dek yitirdiğini hisseder. Çünkü, diye düşünür o günden beri, Annemin o pazar sahabı niçin ağladığını asla öğrenemeyeceğim.

- - - - -