Merhaba, nasılsınız, çay içiyor musunuz? Valla ben de özledim çayı sohbeti sizinle, hep birlikte ve ayrı ayrı. Bu hayatta eğer bir insanın kendi düşünceleri dışında arkadaşı yoksa vay haline, ne çoraktır o insan. Ben buna hep inandım. Hayata inandım zira hayatın pratiğinde öyle bir ayrım yok. Hayatın gerçek ayrımı yoksulluk ve zenginlik temeli üstüne kuruludur. Yani emek ve sermaye. Eğer sen sermaye değilsen emeksin. İster ülkücü ol, ister Malatyalı ol, ister kadın ol, ister beyaz yakalı ol, ister kısa boylu ol… Hepsi hikaye…

Benim arkadaşlarım hepsi vicdan sahibidir. Çok kızdığımız, Allah var yukarıda birbirimize gıcık olduğumuz zamanlar oldu. Fakat her zaman birbirimize tahammül ettik ve çay içtik.

Son bir yıldır aramızda hissedilir bir soğukluk yaşandı. Ben hissettim bunu. Ulek hissettirdiniz bana bunu, Kürtler, insan hakları, adalet hakkında yazdıkça eh oldu bir şeyler… Önemli de değil zaten, hayat siyasetten çok büyük ve kapsayıcıdır.

Çok şeyler konuştuk, öğrendik, öğrettik birbirimize…

Cemil Meriç, İsmet Özel, Abdürrahim Karakoç, Seyyid Kutup, Necip Fazıl, Siyer, mana, reel siyaset, ocak, Türklük nice nice konular konuştuk. Hepsi hatırımda.

2000’li yıllardan bu yana aynı şeye inanıyorum. Solda duran biri olarak; Sol-Kürt-İslamcı-Anadolucu ittifakına inandım.

Bu ülkede emekçilerin haklarını gözeten demokratik halk iktidarı ancak bu bileşenler ile mümkün… Tek parti de ya da ittifak halinde önemli değil. Mevzu uzun çok da yazdık, konuştuk…

AKP iktidarı vicdanen çok yordu sizi. Evet bu adamlar kimine göre çok iş yaptı. Başörtüsü misal, siz kendini dışlanan ve hep bir vesayet (askeri, ekonomik, bürokratik hatta kültürel) altında mutsuz hisseden insanlara güven verdi. Ütopyalarınız vardı, Asrı Saadet iktidarına benzer bir iktidar kurulacaktı… Ona inandınız. Oysa Anadolu’nun tüm İslamcı dinamiği neye ciro edildi?

Bakara makara diyen adama,

Mercedesli şarlatan şeyhlere,

Saraylara,

Damadını hazinenin başına getiren anlayışa,

O Asrı Saadet ütopyası vardı ya, bir Aile saltanatına ciro edildi.

Daha faza yazıp sizi üzmek istemem. Adalet önemlidir. Bunca adaletsizlik, hırsızlık, kayırma hep gözleriniz önünde yapıldı ve siz bizden diye bir şey diyemediniz. Deseniz size de zalim olacaklardı. Atasoy Müftüoğlu’nun başına gelenler işte. Bu nedenle siz vicdan sahiplerinin hayatını mahvetti. İyi yaptıkları şeyler ve kötü yaptıkları şeyler arasında terazinin maalesef dengesi yok.

Bu nedenle değerli İslamcı kardeşlerim, İstanbul seçimlerinde İmamoğlu’na bir oy vermelisiniz, veremezseniz eliniz uzanmazsa, Saadet Partisi adayı Necdet Gökçınar’a vermelisiniz. Zira bu ülkede yaşayan her aileden en az bir oy Saadet Partisi’nin hakkıdır. Saadet Partisi bu karanlık dönemdeki duruşu nedeniyle bunu hak etmiştir. İster bu seçimde, ister başka seçimde bu oyu vermek gerekir Saadet Partisi’ne, bu başka bir yazı konusudur. Bu da değilse, değerli vicdan sahibi arkadaşım otur evinde çay iç.

Vay be bu hayatta neler gördük, neler, Alperenler, Ülkücüler ne diyorsunuz Apo’nun mektup konusuna? Siz nasıl bir izah getirdiniz? Bahçeli’nin açıklamasını nasıl değerlendirdiniz? Gerçekten çok merak ediyorum.

Beka sorunundan, Apo mektubuna dek uzanan ne taklalar gördük…

İslamcı, Alperen ve Ülkücü arkadaşlarım, Ekrem İmamoğlu önemsiz bir adamdır. Bir şey değil bu adam. Büyük büyük cümleler kurmaya gerek yok. Tipik CHP’li de değil. Yani bu bir Muharrem İnce değildir. Artısı eksisinden çok olsa da mevzu bu değildir. Mevzu İstanbul seçimleridir. Eğer AKP İstanbul seçimlerini kaybederse, ülkede bir normalleşme sağlanabilir. AKP’nin yaşadığı bu güç zehirlenmesinin panzehiri, muhalefetin kazanmasıdır. Normalleşmenin yolu budur.

Beka sorunundan, Apo’yu referans göstermeye dek her türlü taklayı gördük bu kısa zaman diliminde, demem o ki, bir yalan var, bir aile saltanatı var, başkaca şeyler işte biliyorsunuz…

Allah Bifrıca… Karar sizin… Gelin bu ülkeyi normalleştirelim. Ancak güçlü bir muhalefet azgın bir iktidarı dizginleyebilir.