İptal kararı sonrası demokrasiden yana oluşacak infialin gücü ve tesiri baştan tahmin edilemez miydi? Buna rağmen böyle bir karar nasıl verildi? Bu soru birçok kişinin aklına geliyordur.

Tek cümleyle hemen söyleyeyim, bunun sebebi çok basit:

Demokrasiye olan inancı sarsmak...

Eşit ve adil bir seçim olmasını engelleyici bir dil kullanarak başladı bu gayret.

Hatırlayalım, suçlamalar, yakıştırmalar buna yönelikti. Kendileri gibi düşünmeyen ittifak partileri için kullanılan sıfatlar seçmenleri bölmek, onların özgür iradelerine ipotek koymak anlamına geliyordu.

Belediye seçimlerini bir beka sorununa dönüştürüp demokratik katılımın değerini küçümseyen bir tavırla üzerine gölge düşürme gayretleri, yanlarında hazır asker gibi çalışan medyanın da büyük desteği ile sonuç verdi: Oylarında beklenildiği kadar gerileme olmadı. Ama başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak 8 büyük kentte seçimleri kaybettiler. Hazımsızlıkları bundandı. Özellikle İstanbul'u kaybetmek CB için bir prestij kaybıydı.

Sonucu seçim gecesinin ilk saatlerinde fark ettiklerinde başladı uygunsuzluklar...

Seçim verilerinin yayınlanmasını askıya aldılar. Seçimin kaybedildiği anlaşılan o gece yarısı İçişleri ve Adalet Bakanı aday Yıldırım ile olağan sayılamayacak garip bir toplantı yaptılar. Niye bir araya geldikleri açıklanmadı!

Sonra arkası kesilmeyen itiraz dilekçeleri...

YSK üzerinde kurulan abluka...

Demokratik olmayan bir süreci demokrasiye son verecek gerekçelerle tamamladılar, İstanbul seçimlerinin işlerine gelmeyen kısmını iptal ettirdiler...

Şunu demek istiyorum: CB Erdoğan baştan beri demokrasiyi gözden çıkarmış vaziyetteydi bu seçimlere girerken...

Çünkü bu seçimler basit bir belediye başkanı seçimi değildi, özellikle İstanbul söz konusu iken.

Çok yönlü bir sıkışma içindeydi: Bir yandan tabanındaki ekonomi kaynaklı tepkiler, bir yanda yönetim tarzına karşı çıkan parti içi muhalefetin yükselen sesi...

MHP’nin şahin tavrından yana gözükmesi, istifade kararı boşuna değildi...

Bu ikili demokrasiyi ve hukuku kendi bekaları için gözden çıkarmaya dünden hazırdılar.

Tepkiyi hesaba kattılar elbet. Bunu yaparken de muhalefet edecek olanlar arasında bir yılgınlık ve kabullenmeyi de hesaplamış olmalılar...

Bilinen bir taktik: En tesirli olacak kararı vererek şaşırtmak!

Böylece, bütün denetimin kendilerinde olduğu imajını ayakta tutmak, sağlama bağlamak.

Yarattıkları korku ile "ne yapsak nafile" çaresizliğini zihinlere aşılamak...

Boykot eğilimini teşvik edercesine...

Ortaya çıkacak ittifak içi dağınıklığı, diğer tuzaklarla besleyip sonucu kendi lehine çevirmeye çalışmak...

Seçimlerin iptali üzerine alınacak tavır bu durumda elbette bir boykot kararı olmamalıydı. Nitekim bu çok açık bir şekilde anlaşıldı.

Çok basit bir nedeni var bunun: Boykot karşınızda başarı çizgisi yükselen bir tehdit varsa önemlidir. Oysa seçimleri iptal ettiren AKP bir süredir düşüş ve gerileme trendinde. Kendine göre beklentilerle ona yanaşan MHP'nin desteği olmadan iktidarını koruma şansı kalmamış. Parti içinde ciddi bir alternatif arayışı var. Yönetme becerileri ise günden güne düşüş eğiliminde keza.

Zaman kazanmak ve pozisyon korumak için demokrasiden vazgeçmeyi bile göze aldılar...

İstanbul yenilgisinin yarattığı karamsar havayı dağıtmak ve zayıflayan imajı onarmak için seçim iptaline gidilmeliydi...

Bunu yaparken Türkiye'nin demokrasi ve hukuk devleti olarak nasıl yıpratıldığını düşünecek durumda olmadıklarını anlamak zor değil!

Ayrıca, ekonomide devam eden olumsuzluk ve doların yeniden yükselişe geçmesi ile baş gösteren tepkilerin öncelikle AKP tabanına oy veren yoksul kesimleri harap edeceğini ise hesaba katmaları için bir sebepleri yok!

Ülkeyi kuşatan olumsuz tablonun şimdi hukuk ve demokrasinin sona erdirilmesi ile gelebileceği en uç noktaya ulaşması İstanbul seçimlerinin tekrarını ülke sathına yayılacak bir dayanışma ile gerçekleşecek demokrasi ve hukuk davasına dönüştürmek açısından önemli.

Bu durumda ülkenin acil sorunu hukuk ve demokrasinin yeniden inşa edilmesi hatta daha ötesi bu noktaya gelinmesine yarayan başkanlık modelinin değiştirilmesi/düzenlenmesi olmalı. Bunun için geniş katılımlı bir güç birliğini, dayanışmayı sağlamak zorundayız. Bunun yolu ise seçim sandığına sonuna kadar sahip çıkmaktan geçiyor...

İstanbul'da başlayacak demokrasi mücadelesi bütün Türkiye'nin sesi olmalı. Bu kez sandıktan çıkacak olan irade daha bilenmiş kararlı bir çoğunlukla ülkeyi karanlığa sürükleyenlere etkili, iyi bir ders verecektir, göreceksiniz...

İstanbul'da alınacak sonuç oyunlarını bozacak, yeni bir dönemin kapısını aralayacak bir dalgayı başlatacaktır. Karamsarlığa ve paniğe gerek yok!