08.07.2018 Pazar sabahı, 18 bin 632 kamu çalışanı, 701 sayılı KHK ile görevlerinden atıldılar.

701 sayılı OHAL KHK’si, Bakanlar Kurulu’nun tarihe karışmadan bir gün önce yaptığı son büyük işten biriydi.

“Kurum Kanaati / Sosyal Medya”, “Emniyet / Okul”, “ByLock / Emniyet / Kurum Kanaati” gibi gerekçelerle, insanlar görevlerinden atıldılar. Bir hukuk devletinde olmayacak gerekçelerle bu insanları görevlerinden uzaklaştırmak, insana özgü değerler taşıyanların yüreklerini acıtacak boyutta.

Seçim meydanlarında kendilerini “İnsan hak ve özgürlüklerinin, demokrasinin güvencesi” olarak açıklayanlar, insan hak ve özgürlüklerini çiğneme, demokrasi dışı eylemle insanları işlerinden etme eyleminde bulundular. Gerçek yüzlerini ortaya koydular. Ölçüsünce ağır

18.632 kamu görevlisi, bir kişinin onayıyla görevinden atıldılar. Bu insanların evlerinde yas, acı var.

Yargılanmadan, atılı suçları işleyip işlemediklerine ilişkin savunmaları alınmadan İşlerinden edilenlerin sorunlarını en iyi bilen bu insanların kendileridir. Hiç kimse bunların acılarını bilemez, onlar kadar derin hissedemez.

Aralarında haklarında idari soruşturma ya da ceza soruşturması olmayan binlerce insanın da bulunduğu bu insanlar, gizli raporlara, fişlemelere dayanılarak kamu görevinden atıldılar.

Farklı düşünceler doğaldır

Bir ülkenin kamu çalışanları, yönetime gelen siyasal partilerin yetkilileri, devletin yöneticileri gibi düşünmek zorunda değiller. Birçok konuda farklı düşünebilirler. Verilen görevleri yaptıkları sürece, kişisel düşünceleri, eğilimleri ölçü alınarak kamuda çalışma ya da çalışamama durumuna sokulmaları, onların düşünme, düşündüğünü açıklama, insanca yaşama haklarına saldırıdır.

Birilerinin acıları üzerine kurulan, yükseltilen yönetim gücünün, ayakta kalma olanağı olmaz.

Uygulanan her sistem, birilerine yarar sağlarken, başka birilerine zarar verir. Yarar sağlayan da, zarara uğrayan da bu ülkenin insanıdır. Görüşlerin farklı olması, birilerine devletin olanaklarını sunarken başka birilerinin yaşamını zehir etmek, ülkeyi yönetenlerin yapmaması gereken bir iştir.

2016 Temmuzundaki darbe girişiminden bu yana görevden uzaklaştırılanların sayısı böylece 130 bini aşmış oldu.

Bu kıyımlar sonunda, ekmeğinden olmak istemeyenler iyice sindi, sessizleşti.

Bugün 18 bin 632 evde keder var, acı var. KHK'lardan önce memur bir disiplin suçu işlese bile en fazla sürgün edilirdi. Şimdi kendilerinden olmayanları bir imza ile memurluktan atıyorlar. Bu gidişle 3-5 yıl içinde kamuda yalnızca kendi kadroları kalır.

Değişim yeteneksizi yetenekliyle değiştirerek olur

Kamu görevlileri, görevlerini yapacak nitelikte değillerse, yeni ortaya çıkan durumlara uyum sağlayamamaktaysalar, görevlerinden alınabilirler. Bundan önce olduğu gibi devletin kapısına adım atanlar, verimlerine, çalışmalarına, mal ve hizmet üretimlerine yeterince bakılmadan, oradan emekli olmaktaydılar. Devlete kapısına ayak basanı, yaşamı boyunca güvence altında tutmanın mantıklı bir açıklaması yoktu. Ancak devletin sürekliliğiyle açıklanma getirilmekteydi.

Burada temel sorun, kamu görevinde yeterli olmayan görevinden alınınca, yerine bu görevi daha iyi yapacak birilerinin getirilmesi sorunudur. “Yeterlilik” ölçütü aranmadan, yönetime gelenlerin taraftarı olma gibi ölçütlerle kamu görevlilerini görevlerinden alma ya da göreve getirme, kamu görevinin yürütülmesini verimsizliğe itmekte.

Düşünseniz ya süregelen bir yaşamınız var. Gündelik yaşamda planlamalar yapıyor, geleceğe ilişkin düşler kuruyorsunuz, sonra bir gün bir KHK ile işinizden oluyorsunuz Bütün düşleriniz batıyor. Yalnızca batan şey geleceğe ilişkin düşleriniz olsa iyi. O günden sonra artık eskisi gibi olamıyorsunuz, var olan düzeniniz allak bullak oluyor. Yaşamınızın tüm dayanakları temelden sarsılıyor.

Ülkeye, ülkenin geleceğine, çocuklarınızın geleceklerine ilişkin tüm umutlarınız yerle bir oluyor.

OHAL ortamında çıkarılan KHK’lar, hukuksuzluğun, hukukun belli kişi ya da kesimlere yarar sağlamasına karşı, belli kesimlere yaşamı karanlıklaştırması, evrensel hukukun yoksunluğunun kanıtı. Bir ülkede evrensel hukuk kuralları yaşama geçirilmezse, o ülke yaşamın hiçbir alanında gelişemez, güçlenemez. Böyle bir toplumda insan hak ve özgürlükleri yaşama geçemez.

İnsan hak ve özgürlüklerini yaşama geçiremeyen bir ülkedeki yönetimin adının başına “Yeni”, “Eski”, “Çağdaş”, “Çağdışı” gibi sıfatlardan hangisini koyarsanız koyun, o ülkeni yönetimi insanlarını mutlu yaşatamayan bir ülke olmaktan ileriye gidemez.