İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi, kamuoyunda "Büyükada Davası" olarak bilinen, sivil toplum örgütü temsilcilerinin yargılandığı davayı 03.07.2020 tarihinde yapılan 12. duruşmasında karara bağladı.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi eski Başkanı Taner Kılıç, "örgüt üyeliği" suçundan 6 yıl 3 ay, Uluslararası Af Örgütü’nden İdil Eser, farklı sivil toplum kuruluşlarında çalışan Günal Kurşun, Özlem Dalkıran da örgüte üye olmamakla birlikte yardım suçundan 2 yıl 1’er ay hapis cezasına çarptırıldılar. Nalan Erkem, İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Veli Acu, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli suçsuz bulundu.

Büyükada Davası sanıkları, Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye’ye biber gazı satışının durdurulması için yaptığı kampanyaya ilişkin belgeler, bir insan hakları tasarımı için fon başvurusu yapıldığını gösteren belgeler ve açlık grevindeki öğretmenlerin serbest bırakılması için yapılan kampanyalara ilişkin belgeler nedeniyle yargılandılar. Hepsi açık, yasal kampanyalar, başvurulardı.

Hiç yapılmaması gereken bir yargılama, açılmaması gereken bir dava, suç atılmaması gereken konular yüzünden 05.07.2017 tarihinden buyana, tutukluluk, haklardan yoksunluk, ruhsal yıpranmalar altında geçen 3 yılı aşkın sürenin sonunda, küresel hukuk ilkelerine aykırı bir kararla karşı karşıya kalındı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kez daha küresel hukuk ilkelerinin işlemediği bir ülke olduğunu gösteren somut yargılama kararı ortaya konulmuş oldu.

Küresel bir kuruluş

Uluslararası Af Örgütü, Dünyanın dört bir yanında 216 ülke ve bölgede çalışmalar yürüten, 7 milyondan fazla insanın, herkesin insan haklarını kullanabilmesi için çalışmalar yürüten küresel bir örgüt. 150'den fazla ülkede 1,79 milyon üyesi var. 55 ülkede sürekli bir insan hakları güvencesi sağlanması amacıyla şubesi bulunuyor.

Uluslararası Af Örgütü, insan hak ve özgürlükleri konusunda, Dünyanın en etkili, en saygın kuruluşu. Bu saygınlık, düzgün işler yaparak kazanılan bir onur durumu.

Bu örgütün ilkeleri, oluşmuş bir kültürü, uluslararası alanda benimsenmiş saygın bir duruşu var.

UAÖ bu saygınlığını almış olduğu kararlardan, izlediği olayların öneminden almakta. Uygulamada doğru, etkin kararlar almasa, düzgün yollar izlemese bu saygınlığı kazanamazdı.

İnsan odaklı bir kuruluş

Kişilerin dinleri, dilleri, soyları, cinsiyetleri, kültürleri gibi farklılıklara bakmadan, herkesin insan olarak, insan hak ve özgürlüklerinden yararlanması için çalışmalar yürüten bir kuruluş. Yalnızca Müslüman olanların, Kürt ya da Türk olanların haklarını savunma gibi ayrımcılıklara girmeden, “insan odaklı” bir bakış açısıyla, hiçbir ayrım gözetmeden, hakları çiğnenen insanların yardımlarına koşan bir yapı. Kendisini özgün, nitelikli, saygın kılan bu yapısı.

“Uluslararası Af Örgütü veya Af Örgütü (İngilizce: Amnesty International veya Amnesty (AI)), dünya çapında 7 milyondan fazla üyesi ve destekçisi olan insan hakları üzerine çalışmalar yürüten bir sivil toplum örgütüdür. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ve diğer uluslararası ölçütlerde belirlenmiş her türlü İnsan haklarını savunma ve özendirmeyi amaç edinmiştir.

İşkenceye karşı yürüttüğü kampanyalar nedeniyle, 1976 yılında Erasmus Ödülü,1977 yılında Nobel Barış Ödülü, ve 1978 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ödülü aldı”.

Casusluk tarihe karışmış bir kavram

UAF üyesi ya da başkaca insanların Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerle ilgili başka ülkelere bilgi vermesine gerek yok. Teknolojik gelişmeler bu yöntemlerin pabuçlarını dama atmış durumda. Türkiye Cumhuriyeti’nde neler olup bittiğini, bu ülkede yaşayan insanlardan çok daha iyi bilmekteler. Bu topraklarda neler döndüğüne ilişkin bilgiler, ülke insanından saklanabiliyor. Başka ülkelerden saklanma olanağı olmayan bilgilere bu toprakların insanları ulaşamamakta.

Birileri bu ülkeyle ilgili “ajanlık yaptı” suçlaması, teknolojik gelişmeleri, iletişim alanında ortaya çıkan yenilikleri hiç bilmemek anlamına gelmekte.

Temel sorun

Uluslararası alanda insan hak ve özgürlüklerini savunulması, bu alanda dayanışmalar sağlanması işlerine gelmemekte. Sorun burada. Bu dayanışmaları kırmak, çalışmaları önlemek için yapılan çalışmalar, bu çalışmaları yapanlar acımasızca ezilmeye, yok edilmeye çalışılmakta.

Her türlü eleştirel sesi bastırmak, toplumu susturmak amacını taşıyor.

Verilen karar, bu insanların suçlu olduklarını değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni hukukun işlemediği, karanlık bir döneme doğru sürüklemeye çalışanların, insan hak ve özgürlükleri alanında yapılan çalışmalardan rahatsız olduklarını ortaya koydu.

Bu cezalar, UAÖ’nün çalışmalarına verilmiş bir cezadır. Yapılan baskılar örgütün haklılığının, saygınlığının göstergeleri. Alınan bu karar, insan hak ve özgürlükleri ilkelerine, Uluslararası Af Örgütü’nün saygın yapısına, duruşuna yakışmıyor.

UAÖ yapılan baskılardan yılmayacak. Tüm Dünya ülkelerinde, insan hak ve özgürlüklerini savunmayı daha bilinçli, daha güçlü biçimde sürdürecek.