11 Ekim 2018 günü “Ahlak ve Etik Aynı Şey Değildir” başlıklı Demokrat Haber'de yayınlanan makaleme tamamlayıcı olması açısından ünlü Alman filozofu Immanuel Kant'tan (1724 - 1804) da söz edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Zira, felsefeyle ilgilenenler de bilir ki, insanlığın düşünce tarihinde çok önemli bir yer işgal eden, özellikle etiğin ahlakla bağlantısı hususunda Kant'ın görüşlerinden bahsedilmemesi demek, dört teker üstünde yol alan bir otomobilin tekerlerinden birinin işlevsiz (patlak) olması demektir.

18. Yüzyıl felsefe tarihinde genel olarak felsefenin bütünü bakımından tam bir dönüm noktası olan Immanuel Kant, aynı zamanda etik tarihi bakımından da önemli bir dönüm noktasıdır. Kant'tan sonra felsefenin “Kant öncesi” ve “Kant sonrası” dönem olarak iki evre içinde düşünülmesine yol açtığı söylenen Kant, felsefe tarihindeki bu vazgeçilemez yerini özellikle üç büyük eseriyle sağlamıştır. Bunlar Saf Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi ve Yargı Gücünün Eleştirisi'dir. Kant, etiğe yön veren ve etiği yeniden bağımsız bir bilgi alanı haline getiren etikle ilgili görüşünü bu üç eserin bütünlüğü içinde ortaya koymuştur.

Kant etiği şöyle tanımlar: “Belirli nesnelerle ve bu nesnelerin bağlı olduğu yasalarla ilgili olan içerikli felsefeden özgürlüğün yasalarına ilişkin olanına etik denir. Ayrıca bu bilime ahlak öğretisi de denir.”

Bu tanımda görüldüğü gibi Kant, etiği özgürlüğün yasalarına ilişkin bir alan olarak düşündüğüne göre, öncelikle araştırılması gereken, Kant'a göre özgürlük ne anlama gelmektedir acaba ?

Kant'a göre özgürlük her şeyden önce bir 'düşünce'dir. Bu ne anlama gelmektedir? Bu özgürlük nedir? sorusuna verilen bir yanıt olması bakımından, özgürlüğün ilkin ve özünde yalnızca bir 'fikir', yani 'saf aklın' düşündüğü bir 'düşünce', Kant'ın deyişiyle bir 'ide' olması demektir. Kant'a göre saf aklın başka ideleri de vardır. Bunlar, tanrı, ruh ve evren ya da sonsuzluk ideleridir. Kant, bu idelerin yalnızca düşünülen, yani düşünüldüğü zaman var olan kavramlardır diye tanımlamaktadır dersek sanırım konuyu biraz daha somutlaştırmış oluruz.

Kant'ın özgürlük tezine göre, her şeyin doğa nedenselliğine uygun olarak olup bittiği kabul edilirse, dünyada olan biten her şeyi açıklamak mümkün değildir. Dolayısıyla özgürlükten gelen bir nedenselliği de kabul etmek gerekir.

Kant'ın üzerinde çok fazla durduğu başka önemli bir konu da ödeve uygun eylemler ile ödevden dolayı yapılan eylemler arasındadır. Ödeve uygun bir eylem ile ödevden dolayı yapılan bir eylem arasında görünüşte hiçbir fark yoktur. Aralarındaki fark bu eylemlerin temelindeki istemede ya da niyette bulunur. Ödeve uygun eylemin temelinde bir çıkar vardır. Ödevden dolayı yapılan eylemde ise iyi isteme bulunur. Bu durumu bir örnekle biraz daha somutlaştıracak olursak; iki bakkal düşünelim: Bu iki bakkal da onlardan alışveriş yapanları şu veya bu şekilde kandırmıyor. Ne var ki, bunlardan biri, kandırdığı öğrenildiği takdirde müşterilerini kaybetme korkusundan, diğeri ise dürüst bir insan olduğundan kandırmıyor. Ödeve uygun davranan birinci satıcının istemesini belirleyen bir çıkar vardır. Oysa diğer satıcı ödev böyle gerektiriyor diye müşterisini kandırmıyor.

Anlaşılan Kant'ta bir eylemin değeri temelindeki istemeye bağlıdır. Kant'a göre dünyada, dünyanın dışında bile, iyi bir istemeden başka kayıtsız şartsız iyi sayılabilecek bir şey düşünülemez. İyi İsteme ahlak yasasının ya da kesin buyruk, ödev buyruğu veya pratik buyrukta niteliği belirlenen istemedir. Ahlaklılığın ölçütü de bu özellikteki istemedir.

Kısacası denebilir ki, Kant'a göre tür olarak insanda doğa nedenselliği tarafından belirlenme imkanı ve istemelerini netleştirdiği takdirde kişileri özgür kılabilen bir yasa veya ilkeler ortaya koyabilme olanağı vardır. Yani belirli bir durumda bu yasanın dile getirildiği şekilde istemek insanlar için bir olanaktır. İşte kişilerin eylemlerinin etik değerini billurlaştıran da bu eylemlerin temelindeki istemenin niteliğidir.

18. Yüzyılda Kant'tan önce etik sorunlara eğilen filozoflar, insanın etik ayrımlar yapabilme yetisinin 'ahlak duygusu' olduğunu öne sürerken, Kant 'ahlaklılığın' daha sağlam bir temele dayandırılması gerektiğini söylemiş ve bu yetinin de saf akıl olduğunu belirtmiştir. Diğer filozoflar insanın en temel amacının mutlu olmak, hazzı elde etmek ve acıdan kaçmak olduğunu, insanın eylemlerine de bu arzuların yön verdiğini söylerken, Kant, insanın en temel amacının mutluluğu elde etmek olmadığı görüşündedir. Kant mutluluğu amaçlamanın hiçbir zaman insanın ödevi olmayacağını, insanın ancak 'ahlak yasası' doğrultusunda çaba gösterdiğinde mutluluğa layık olabileceğini belirtir. Kant'a göre dünyada gerçekten iyi olan biricik şey, insanın kendini sevme ve koruma güdüsü değil, “iyi isteme”dir. Kant, insana mutluluğa ulaşma çabası dışında başka bir özellik yüklemiş, insanın “ahlak yasası”nı oluşturmasını ve kişilerin bu yasaya uygun olarak, “iyi isteme”yle, ödeve uygun eylemde bulunmasının önemini göstermiştir.

Sonuç olarak, ahlak yasasına uygun çabayı mutluluğun önüne koyması, Kant'ı kendinden önceki filozoflardan ayıran en önemli farklardan biridir.

______________

Yararlanılan kaynaklar:

-Immanuel Kant, Seçilmiş Metinler . Çeviren Nejat Bozkurt, İstanbul,Remzi Kitabevi

 -Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi.

-Immanuel Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi , Çeviren İoanna Kuçuradi, Ankara, Türkiye Felsefe Kurumu yayınları.

-Bedia Akarsu, Immanuel Kant'ın Ahlak Felsefesi, Ankara, İnkilap Kikabevi.

-Bedia Akarsu, Mutluluk Ahlakı. Ankara, İnkilap Kitabevi.