Geçen hafta, tam da Newroz’un tozu dumanken Milliyet’ten Fikret Bila, Taraf’tan Lale Kemal aracılığıyla hükümetin ‘yeni’ Kürt sorunu stratejisine vâkıf olduk. Bu stratejinin temelinde “Daha da İmralı ve Kandil’le görüşmem, olsa olsa BDP’yle konuşurum” deniyor.
Kürt sorunuyla yıllardır hemhal olan akademisyen ve gazeteciler PKK’nın ve Öcalan’ın masada olmadığı konuşmadan ne gibi bir sonuç çıkar diye endişeye kapıldılar.
Ben ise işin başka bir pratik yönüne takılmış vaziyetteyim.
Başbakan’ın her salı grup toplantısında yoğun biçimde haşlanan...
Hem Meclis’te hem de KCK operasyonlarıyla yerel düzeyde siyaset yapması küçük küçük hamlelerle engellenen bu parti nasıl olur da şimdi, birden ‘tek müzakereci muhatap’ ilan edilir...
Yine aynı ‘strateji manzumesine’ baktığımızda bunun için temel bir şart öne sürüldüğünü görüyoruz: BDP’yle konuşuruz ama önce PKK’yı düşman ilan etsinler. 

***

Karmakarışık bir kafa yapısının örneği. Ne diyor hükümet, ne yapmak istiyor, bir cümleyle açıklayın desem, reel politik manada katiyen doyurucu bir cevap alamam.
Şöyle ki... BDP’yle niye müzakere ederim diyor? Çünkü BDP, PKK’nın siyasi uzantısı. E siyasi uzantısı ise masaya oturmak için BDP’den PKK’yı dışlamasını istemek hangi mantığın icadıdır?
Ya o, ya o.
Dün birkaç gazeteci olarak BDP eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Selahattin Demirtaş’la kahvaltı ettik, bu yeni stratejiyle ilgili onlar ne düşünüyor anlamaya çalıştık.
Demirtaş, “AKP bize yeni bir rol biçti” diyor, “Ben seninle siyasi uzantı olarak görüşürsem PKK de silah bıraksın fikrindeler. Bunun gerçekte bir karşılığı yok. Bizim PKK adına konuşmak gibi bir yetkimiz yok fakat eğer masaya bizimle oturulacaksa, partimizin İmralı ve Kandil’le görüşmeler yapmasının önündeki engelleri de kaldırmak gerek”.
Bunlar olurken bir yandan da Meclis’ten 6 ay tecridi meşrulaştıran bir yasa çıkıyor. Bir bakıma Öcalan yasası.
Bir öyle, bir böyle.
Ağız bir şey diyor, el kol başka başka türlü oynuyor. 

***

Hükümet yeni stratejisiyle sadece BDP’ye değil, Barzani’ye de açıkça başka bir rol biçiyor aslında. Demirtaş’a göre ‘böyle olmasını ABD istiyor’. Yani? Şöyle açıklıyor Demirtaş: “ABD, PKK’yle savaş, peki tamam, ama bir yandan da BDP’yle konuş diyor. Ve bu işten pratik bir sonuç çıkmasını isteyecektir. Fakat AKP, stratejiyi sonuç çıkarmak için kurgulamıyor, öne sürdüğü şartlara bakınca aksini düşünmek mümkün değil.” Kışanak’a göre ise “Türkiye, stratejisini Suriye’de Kürtlere bir özgürlük alanı yaratılmaması üstüne kuruyor. Suriye’de olup biteni iyi okuyamıyor”. 

***

Ortadoğu’daki gelişmelerden, Suriye’de olup bitenden, bu nedenle giderek kalabalıklaşan müzakere masasından ari olarak Kürt sorunu stratejisini tartışmak son derece güdük kalacaktır. Zaten de bu yapılıyor.
Fakat ben bu noktada aynı oranda ciddi bir problem daha görüyorum: BDP’ye uzaydan bağlanmak! Bana göre adı budur.
Ne PKK’nın ne BDP’nin bölgede neye karşılık geldiğini bilmeden, Suriçi’nde iki satır yürümemiş tuhaf tuhaf ‘güvenlik uzmanlarının’ aklına takılarak, son derece oryantalist, kopuk, mantık bütünlüğü olmayan stratejimsi manzumeler ortaya dökülüyor. Öyle diyorsan, peki o zaman şunu nasıl yapacaksın diye ikinci soruda yerle yeksan edilebilen yol haritalarıyla 30 yıllık mesele çözülemez ki.
Kışanak da Demirtaş da net biçimde şunu söylüyor: “Biz tabanımızla ve kamuoyumuzla müzakereye inanılmaz hazırız.”
Öyleyse yayını uydudan almasın hem hükümet hem de anamuhalefet partisi. BDP’yle göstermelik misafircilik oynamak yerine, onu olması gereken pozisyonda ve bölge gerçeğine uzak şartlardan sıyrılmış biçimde muhatap alsın.