Pazar gününe Çengelköy’de güzel bir kahvaltıyla başlayıp, kahvelerimiz geldiğinde de gazetelere dalmak vardı, ama kısmet değilmiş.

Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesini ve tutuklu 6 bağımsız milletvekilinin serbest bırakılmamasını protesto için Şişli Camii önünden Taksim’e yürüyüş yapılacakmış.

Eh, biz de oraya gidelim dedik.

Meğer bu Pazar gününü, haftanın yorgunluğunu atarak değerlendirmek yerine Şişli Camii önünü mesken tutmayı tercih eden başkaları da varmış. Sağ olsun İstanbul polisi, maskeleri, gaz bombaları, panzerleri, tepede helikopterleriyle tam kadro orada.

Sırrı Süreyya, Sebahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü ve Levent Tüzel polis şeflerine Taksim’e yürüyüp, basın açıklaması yapacaklarını anlatıyor. Ama izin yok. Henüz demokrasimiz o kadar ileri değil…

Eh, o zaman ses aracının üzerine çıkıp, bir iki konuşma yapıp dağılma konusunda anlaşılıyor. Dayatılmış demokrasimiz incinmesin, ortam provoke olmasın diye çalışılırken, henüz bir tek vekilin otobüsün tepesine çıkması nasip olmadan gaz bombaları yağmaya başlıyor.

Ama ne gaz…

“Gelir geçer, alıştık artık” derken, bir bakmışız nefes almak, ayakta durmak mümkün değil. Herkes per perişan yerlerde, tepetaklak olmuş.

Biri, şu polis şeflerine bu gaz bombalarını her yerde, her zaman kullanmak zorunda olmadıklarını anlatsa çok iyi olacak. Ha, bir de, hepsini bi seferde harcamamaları gerektiğini de söyleyiversin bi zahmet.

Sayın Başbakan bizi dinlemez ama Emre Uslu, Önder Aytaç gibi ‘yazar’ların sözü geçer, hem devletin bütçesine de yazık, değil mi?

Biliyorsunuz, geçtiğimiz aylarda çıkan bir haberde, polisin gaz bombası stoklarını tükettiği, Başbakanlığın, “örtülü ödenekten” verdiği yaklaşık 2.3 milyon liralık destekle, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, 170 bin yeni gaz bombası satın almak için harekete geçtiği yer almıştı.

Başbakanımızın örtülü ödenekten bize özel tahsis ettiği gazları da böylece test etmiş olduk, 4 vekille birlikte…

Dağılan kitlenin toplanabilen bir kısmı 4 vekille Şişli Demokrasi Muharebesi’ne devam ederken biz de bir grup arkadaşla Taksim’de 17.00’de başlayacak olan eşcinsellerin onur yürüyüşüne yetiştik…

Yürüyüş çok çok kalabalık, çok çok renkli ve çok çok coşkuluydu…

O kalabalıkta fark edemedim, göremedim, “bağımsız vekiller yok mu?” diye soran arkadaşlara Şişli’de olup bitenleri anlattım, ama akşam internetten gördüm ki, Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü de Şişli Demokrasi Muharebesi’nden muzaffer çıkarak eşcinsellerin onur yürüyüşünde yerlerini almışlar.

Ben de onlarla onur duydum bir kez daha…

Keşke, yüzde 50 oy olan Gaz Partisi’nden de bir vekil orada olsaydı. Ayrımcılığa karşı, eşit haklarınız için yanınızdayım, deseydi…

Biz, yürüyüş boyunca soluğumuz yettikçe, “Hepimiz Kürdüz, Hepimiz Eşcinseliz” diye sloganlar attık…

Kimileri garipseyerek baktı…

Ama, Baskın Oran’ın 2007 seçim kampanyasında tekrarlayageldiği gibi; Türk Kürt’ü, Kürt Ermeni’yi, Ermeni Roman’ı, Roman Çerkes’i, Çerkes Alevi’yi, Alevi İşsizi, İşsiz Eşcinseli, Eşcinsel Başörtülüyü savunmadan olmayacak!

“Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” demedikçe bu düzen değişmeyecek…

Yürüyüşün sonunda EDP Genel Başkanı Ferdan Ergut’a söz verildi. Ferdan da, Şişli’de toplumun mağdurlarından Kürtler ve siyasal temsilcileriyle bugün birlikte gazlandıklarını, şimdi bir diğer mağdur kesimin eşit hakları için birarada olduklarını, tüm mağdurların birlikte mücadelesinin çok önemli olduğunu söyledi.

Ardından eşcinseller haykırdı: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!”

Asıl ‘gaz’ımızı bundan sonra aldık biz!..