Bir süredir yazmayı düşündüğüm bu yazının başlığı “Sosyalizm Halkların Afyonu mudur?” olacaktı. Ama yaklaşan seçimlerde tüm uyarılara rağmen TİP’in ayrı liste çıkarması yetmezmiş gibi TKP, TKH ve Sol Parti de kendi listeleriyle seçime gireceği için yazının gidişatını ve başlığını değiştirdim. Geçmişte CHP'den Beyoğlu Belediye Başkan Adayı olan Alper Taş İstanbul 1. Bölge’den Sol Parti adayı olduğu için de en son böyle oldu.

Marx, “Din, halkın afyonunu oluşturuyor” derken, dinin bir uyuşturucu gibi insanları nesnel gerçeklikten uzaklaştırarak mutlu ettiğini anlatmak istiyordu.

Sosyalizm ideali de Türkiye’de tıpkı din gibi bir işlev gördü ve Türkiye halklarını afyon verilmiş hale getirdi uzun bir süre.

Mesela, “Burada herkese eşitlik var” diye sosyalist olan bir Kürt, sosyalist tedrisattan geçtikten bir süre sonra, “Aslolan emek-sermaye çelişkisidir. Kimlik mücadelesi bizi böler, gericidir. Önce emperyalizmle savaşmalıyız” vb demeye başlardı.

İlk bakışta doğru gibi görünen bu söylemler sosyalist hareketi dar kalıpların içine soktu. Halbuki her gün yeni çelişkiler ve sorunlar geliyordu önümüze ve her biri birbirinden önemliydi. Kadın, çevre, insan hakları, cinsel kimlikler, hayvan hakları, iletişim özgürlüğü, eğitim ve barınma hakkı vb… “Aslolan emek-sermaye çelişkisidir" diye kestirip atmak, diğer sorunları ötelemek olmuyordu.

DERSİM KAÇ DAĞ İÇİNDE?

Neredeyse tüm sosyalist grupların içinde çok sayıda Dersimli vardır. Dersim önce Ermeni soykırımını yaşamış, ardından kalanlar da Kürt, Zaza ve Alevi oldukları için 1937-38’de soykırıma uğratılmıştır. Kimliğinden dolayı zulme uğrayıp sosyalist olan bir Dersimli bir süre sonra kimliğini unutacak hale gelir.

Sadece Dersimliler değil, sosyalist harekete katılanların önemli bir bölümü Sünni-Türk egemen kimliğin tahakkümüne karşı sosyalizmin “eşitlik” fikrine sevdalanan farklı kimliklerden insanlardır. Kürt, Hemşinli, Laz, Çerkes, Nusayri, Pomak, Boşnak, Gürcü, Alevi, Hıristiyan vb oldukları için dışlanmış, horlanmış ve eşitliği savunan sosyalizme gönül vermişlerdir. Ama sosyalist örgütlerin bir kısmı ezberci, şabloncu ve sınıf indirgemeci olduklarından onları öğütmüş, kimliksizleştirmiştir.

Halbuki kimliklerin, farklılıkların eşitliği ve özgürlüğü mücadelesi sosyalist mücadelenin vaz geçilmez bir parçasıdır. Hele Türkiye gibi geçmişinde bu konuda birçok kara leke bulunan bir ülkede temel mücadele alanlarından biridir kimliklerin özgürlüğü. Sadece sosyalistler değil, tüm özgürlükçüler, demokratlar, liberaller Türkiye’deki kimlik meselelerinin çözümü için birlikte mücadele etmeli. Türkiye’nin aydınlığa çıkışı üzerimizdeki tek kimlik dayatan karanlık örtünün elbirliği ile kaldırılmasına bağlı.

OMUZ OMUZA YÜRÜNEBİLİYOR

Türkiye sosyalist hareketinin bir kısmı yıllarca Kürt siyasal hareketine tepeden baktı, akıl hocalığı yapmak istedi, küçümsedi. Eşit bir ilişkiyi içine sindiremedi. “Kürt siyasal hareketiyle yan yana durmayalım, kendimizi anlatamayız, kitleselleşmeyiz” dedi. Aslında bu kendisinin sosyal şoven bir yere savrulmasına yol açtı. “Eşitlik” iddiasında da samimiyetsiz bir pozisyona itti. Gittikçe zayıflamasına neden oldu.

“HDP’nin gölgesi altındaki bir Türkiye sosyalist hareketi gelişemez” dendi. Ama kimse kimseye gölge etmeden, dayanışma içinde, omuz omuza yürünebildiği de gösterildi. Çeşitli sosyalist hareketler ve Kürt siyasal hareketi ittifak halinde Türkiye’nin üçüncü büyük siyasi odağı haline geldi. Şimdi tüm seçimlerde kilit rol oynuyor.

SADEDE GELELİM

14 Mayıs’ta çok kritik 2 seçim yapılacak. Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı konusunda büyük bir mutabakat var ve hemen herkes çok doğru bir kararla desteğini açıkladı. Ancak Kılıçdaroğlu seçilse bile meclis seçiminde muhalefet güçlü bir varlık sağlayamazsa istenilen netice alınamayacak.

Bu kadar önemli bir seçimde, partileri ittifaka zorlayan bir seçim sisteminde tam 26 parti YSK’ya aday listesi verdi. Aralarında bir sürü "sosyalist" parti de var. Akıl alır gibi değil ama gerçek.

Kılıçadaroğlu’nu koşulsuz desteklemek için gerekçe üretebilecek teorik birikime sahip olan, aday çıkarmayanlar; 10’dan fazla sosyalist grubunun Kürt siyasal hareketi ile birlikte oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Kürt, sosyalist, feminist, muhalif adaylarının karşısına, kazanamayacaklarını bile bile aday çıkarmaktan çekinmiyor. CHP’ye de destek vermiyor.

CHP’nin Beyoğlu adayı olmakta sorun görmeyenler, bu kadar kritik bir meclis seçiminde ne CHP, ne Emek ve Özgürlük İttifakı’yla ittifak yapıyor, oyları bölüp yabana götürmek için aday çıkarıyor. O zaman, “Beyoğlu Türkiye’den daha mı büyük, daha mı önemli?” diye sormak gerekiyor.

DOĞRUYA DOĞRU EĞRİYE EĞRİ

Alper Taş Beyoğlu’ndan CHP’nin belediye başkan adayı gösterildiğinde bunu çok olumlu bulmuş, kendisine destek yemeğine de katılmıştım. Hatta oradan yaptığım bir haber çok ilgi çekmişti.

Erkan Baş ve arkadaşları TKP’den ayrılıp Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP)’ni kurduklarında TKP’nin aksine HDP’ye sıcak mesajlar verip, birlikten yana söylemler geliştirince kendisiyle söyleşi yapmıştık. O zamandan beri de TİP’in gelişmesi, solda güçlü bir odak yaratması için elimizden geldiğince haberlerimizle destek vermeye çalıştık.

Ama geçmişte yaptıkları iyi şeyleri desteklediğimiz bu arkadaşların bugün yaptıkları BÜYÜK YANLIŞ’a sessiz kalamayız.

Saadet Partisi bile CHP listelerinden seçimlere girmeyi göze alabiliyorken, “ille kendi parti logomla seçime gireceğim” demenin kabul edilebilir bir açıklaması yok.

Demokrat Haber kurulduğundan bu yana, 12 yıldır, sol içi tartışmalara, polemiklere yer vermedik. “Hepimizi ezen, yoksullaştıran AKP iktidarıdır, enerjimizi iç tartışmalara değil, bu baskıcı, soyguncu rejimi yıkmaya yöneltelim” dedik ve öyle davrandık. Tüm muhalif kesimlerin haberlerine yer verdik. Ancak geldiğimiz noktada, bu kadar kritik bir süreçte, AKP, MHP, BBP, Hüdapar, YRP gerici-faşist cephesine karşı bile meclis seçimlerinde birarada durulamıyorsa, Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaptığı sorumsuzluk meclis seçimlerinde tekrar ediliyorsa, vekillik kazanma ihtimali olmayan partilerle seçimlere giriliyorsa, mevcut ittifaklarda yer alınmıyorsa buna karşı olmak durumundayız.

Madem “birleşelim, derli toplu olalım” diyene “hayır, rekabet edelim” deniyor, madem güzel güzel ayrışmanın risklerini anlatana “ben anlamam, bildiğimi okurum” deniyor, o zaman bize de buna itiraz etmek düşüyor.

Hangi gerekçelerle olursa olsun, barajı geçip vekil çıkarabilecek 2 ittifak olan Emek ve Özgülük İttifakı (Yeşil Sol Parti) ile Millet İttifakı’na katılmayanlar, ya da dışarıdan destek olup oy vermeyenler AKP, MHP, BBP, Hüdapar, YRP gerici-faşist cephesinin işine yaramış olmayacaklar mı?

Tüm partilerin tabanlarını ve partisiz seçmenleri, farklıklarını ve eleştirilerini saklı tutarak sandıkta bu iktidarın sonunu getirecek şekilde oy kullanmaya çağırıyorum.

Kardeşlerim, yarınlarımızın daha kötü olmaması için lütfen oy kullandığımız seçim bölgesinde vekil çıkarabilen partilerden kendimize en yakın olanına oy verelim. Hatta gerekiyorsa beğenmesek de, bize uzak bir parti de olsa muhalefetin en güçlü adayına oy verelim.

Bu karanlığa ancak böyle son verebiliriz…

Benim gibi partilerdeki anti demokratik uygulamalara, ittifaklardaki sorunlara, aday listelerine kızıp oy vermemeyi düşünen kardeşlerim; her şeye rağmen muhalefete oy vermezseniz bu durum hiç beğenmediğiniz bu berbat iktidara yarayacak.

Bu seçim “az da olsa partimin oyunu göstereyim”, “oy vermeyeyim de günlerini görsünler” seçimi değil.

Bu seçim o seçim değil.

Türkiye de Beyoğlu'ndan daha önemli!

-------

Yazının 1. Bölümü: TİP'e Oy Verilir mi?

Yazının 2. Bölümü: TİP Neden Bu Seçime Kendi Logosuyla Katılmamalı?