Türkiye’nin başkentinde, kalbinde barışa umuda halaylarla, türkülerle yürüyen binler tren garının önünde kalleş bir tuzakla karşılandı.

Barış çağrıları yapan kitlenin Ankara’nın güz mahmuru bir sabahında en acımasız şekilde geleceğimizi, umudumuzu çalmak isteyen faillerce korkunun ateşiyle ölümle sınanarak, pasifiz edilmek istendiğini biliyoruz.

Suruç, Diyarbakır saldırılarıyla benzerlik gösteren saldırı “barışa” savaş taraftarlarının şiddetli bir cevabı olarak bir film fragmanı gibi gençlerin halay çektiği şarkıda “Bu meydan kanlı meydan” sözlerinin geçtiği sırada gerçekleşti. Sonrası insanlığımızın kaldıramayacağı görüntüler, çığlıklar, mahşer yeri, barışına kan sıçrayan insanlık üst üste paramparça yatan ölüler.

Oraya geleceğin güzel günleri adına, şarkılar, marşlar sloganlar eşliğinde, alanları pankartlarla çoğaltmaya gelenler, o büyük meydana ulaşamadan Tren garının önünde ateş toplarını kuşanıp acıların biriktirdiği güneşin ışıltısıyla sonsuz yolculuğa çıktılar, kalbimizin kuruyan deltasına halk ormanın derinliği gibi bir tohum olarak düştüler.

Ankara’ya barışı getirmek için yola çıktılar çoluk çocuk, genç ihtiyar. Barış ateş çemberindeki bir coğrafyada cılız da olsa güzel bir düştü onlar için. Orada pusu kuran savaş baronlarının kanlı pervasız hamlesi kitlelerin kalbindeki bu umudu kırmaya yönelikti. Amaçlanan: “biz sizi her yerde vururuz oluk oluk da kanınızı akıtırız, aklınızı başınıza alın “barışınızı” alın başınıza çalın “mesajıydı.

Güvenlik zafiyetini, yüzün üzerinde kişinin ölmüş olduğu gerçeğinin yanında tartışmak bile saçma olur. Çünkü günler öncesinden izni alınmış olan “Emek, Demokrasi ve Barış “ mitingi için gerekli önlemleri almak hükümetin sorumluluğundadır. Bu sorumluluktan:” Biz alanda güvenlik önlemi aldık” diyerek kurtulamazlar. Önceki eylemliliklerde yaşanan polis yoğunluğu Hipodrom’dan itibaren yol boyunca gözlenmemiştir. Kitlenin geçişi sırasında yaşanmayan bu yoğunluğun, olay gerçekleştikten sonra insanlar patlamanın şiddetiyle birbirinin yardımına koşarken toma, gaz olarak ortaya çıkması şaşırtıcı olmamalı.

Bu saldırıyı yapanlar “Barış-Emek-Demokrasi” güçlerine bedeli ağır olan bir mesaj verdiler. Bu mesaj ölümü kutsayan topraklarda alıcısını sindirmeye diz çöktürmeye hevesli karanlık güçlerin ne ilk sözü ne de son sözü olacak. Onlar bizim umudumuzu yaşama sevincimizi karartarak gözümüzdeki gelecek güzel günlere olan ışıltıyı söndürmek istiyorlar.

Onlar umudun türküsünü söyleyen, emeğinin karşılığını isteyen eşit ve özgür bir dünya heveslilerinin hevesini kursaklarında bırakacaklarını sanıyorlar. Çünkü heves edenlerin cesaretinden korkuyor ölümün tasarlayıcıları.

Biz susarsak, pusarsak saklanırsak moral bozukluğunun ağırlığıyla iç odalarımıza, korkunun iktidarını perçinleştirecekler, daha da basacaklar kirli ayaklarıyla yaşayan cesetlerimize. Kirli elleriyle sıkacaklar nefes almakta zorlandığımız bir iklimde bükülmüş yana düşmüş boynumuzu.

Arkadaşlarımızın Ankara garında bedenlerine sarılan zafer bayraklarını yeniden ellerimizde çoğaltarak dimdik ayakta yürüyeceğiz. Karanlığa inat, barış güvercinlerimizi göğümüzde çoğaltarak kırmaya çalıştıkları umudumuzu, yıkmaya düşündükleri direncimizi yitirmeden yürüyeceğiz üzerlerine.

Dimdik ayakta…

Dimdik korkunun saltanatına yenilmeden…