Siyasetin atanmışların elinde olması, siyasetin erkek karakterini belirleyen faktörlerden biriydi.

Siyaset, Türkiye’de erkek işidir. Siyaset, Türkiye’de yaşlı işidir. Biz böyle gördük. Yaşlı erkeklerin güdümündeki siyasetimiz öyle çok ‘anlı şanlı’, çok ‘iç açıcı’ bir ‘mazi’ye sahip değildir.
‘Erkek siyaseti’nin iki ayağı vardı: Seçilmişler ve atanmışlar. Atanmışlar seçilmişlerden üstün konumda oldukları için hep yetersiz ve çarpık bir demokrasiyle yönetildik. Son yıllarda, siyaset ilk kez atanmışların hegemonyasından kurtulma yolunda.
Seçilme derdi olmayanlar, toplumun ihtiyaç ve beklentilerini fazla önemsemiyorlardı. Örneğin toplumun yarısını oluşturan kadınların oylarının, yönetimi gerçek anlamıyla seçimlerle belirlenmeyen bir ülkede ne kadar değeri olabilirdi ki? Atanmışların elinde olması, siyasetin erkek karakterini belirleyen bir faktördü. İktidarın seçimle gelip seçimle gitmesi, sistemin darbelerle zedelenmeden istikrar kazanması, demokrasinin birinci koşulu. Ama tek ve yeterli koşulu değil. Azınlık haklarının güvenceye alınması, toplumun gerçekçi bir temsilini sağlayan bir seçim sistemi, parti içi demokrasinin olgunlaştırılması gibi hedeflere odaklanmadan demokrasi derinlik kazanamıyor.
‘Seçimlerin, darbelerin önüne geçmesi’ ile seçmenler ağırlık kazanmaya başladı. Partiler, listelerindeki kadın ve genç sayısını belirtmeye özen gösteriyor. Biliyorlar ki, artık kadın seçmenler ve genç seçmenler listelerdeki ‘büyük adam’lara değil gençlere ve kadınlara bakıyorlar, bakacaklar. (Meclis’teki kadın sayısının özlemi duyulan 275 rakamına yaklaşması kolay değil, ama 2007’dekinin iki misline yakın kadının Meclis’e girmesi bekleniyor.) Yine, listelerin üçü de erkek olan parti liderlerince şekillendirildiğini üzülerek not düşmeli. Bir başka not, başörtülü kadınlar önündeki engel sürüyor...
BDP’nin üç partiden farkı, yönetiminde kadınların eşit temsili. Ancak geçen seçimlerde yüzde 36’lık kadın temsiline sahip olan BDP Meclis grubunda bu kez temsilin daha düşük olması riski var. (61 adaydan yalnızca 13’ünün kadın olması, insanı böyle düşünmeye sevk ediyor.)
“Bu seçimin bir enerjisi var mı” diye soracak olursanız, çok olumlu bir yanıt zor. Sıkıntılarımızı silip süpürecek boyutta bir ‘enerji akımı’ yok. Açıklanan listeler, tempoyu yükseltmek şöyle dursun, ‘ortamı sakinleştirdi’. Sürecin en dikkat çekici yönü ise seçimle bağlantılı gündemde olan yeni anayasa projesi. AK Parti, seçime, esasen bu hedef ekseninde giriyor. CHP’nin yeni anayasaya çok olumsuz bakacağını, çok ‘statükocu’ bir tutum sergileyeceğini sanmıyorum.
Esas mesele, gerçekten yeni ve demokratik bir anayasa ihtiyacı konusunda mutabakata varılabilmesi. Baykal, “İhtilali ve idamı göze alan, anayasayı değiştirir” şeklinde özetlenebilecek duruşunda ısrarlıydı. Yıllardır bütün değişiklik çalışmaları ana muhalefetin tehditleri, askerin müdahaleleri ve yargının engellemeleriyle tıkanıp kalmıştı. (Tıkanmalarda AK Parti’nin günahı yok muydu? Tabii ki vardı...)
CHP listesinden, devletçi çekirdeğin bazı güçlerinin Meclis’e girecek olmasına rağmen, CHP’nin eski dönemdekilerden çok farklı bir grubu olacak. AK Parti süreci iyi yönetebilirse, yenilenen CHP de toplumdan yükselen ‘değişim iradesi’nin ülkeyi yeniden dizayn etme sürecine katkıda bulunabilir. CHP yeni liste ile her şeye rağmen bir enerji yakalayabildi. BDP de bölgedeki dinamizmden ve yeni adaylarından umutlu. AK Parti ise 3. seçim galibiyetine yaklaşmanın heyecanı içinde. En az enerjisi olan partilerden biri MHP. MHP, 4 büyük parti içinde, değişimi okumakta en büyük sorun yaşayan parti. Sorun listelerde değil, yeni şeyler söyleyebilmekte, yeni çözümler üretebilmekte.
Yeni Meclis’in ‘toplumsal temsil kabiliyeti’nin eskisine oranla daha yüksek olacak gibi göründüğünü de belirtelim... Üstelik % 10’luk baraja rağmen...
Not: Yazımın başlığındaki sloganı KA-DER kullanıyor. Onlara gayretleri için teşekkür ediyoruz.