Predator, ya da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu haftaki yazılı açıklamasındaki ifadeyle “Predatör” tartışması, iyice saçma bir mecra aldı.
Hükümet, Çankaya, ordu, hep bir ağızdan özetle, “Hayır, hayır, WSJ haberi yalan. Biz o konvoyu Predator’den değil ilk önce Heron’dan gördük!” diye bas bas bağırıyor. Eee...peki, tamam, iyi hoş da, gördünüz ve sonra vurdunuz. Ne önemi var ilk nerde gördüğünüzün?
Asıl tartışma kimin aletiyle gördüğümüz değil de, neden vurduğumuz olmamalı mı?
Nasıl ki belediyelerin görevi otobüslerin zamanında kalkmasını sağlamak, polisin görevi hırsızları yakalamak, askerin görevi ülkeyi düşmanlara karşı korumaksa, gazetecinin görevi de soru sormak, sorgulamak, kamu adına yürütmeyi denetlemektir. Bu yüzden kimse alınmasın, Uludere’yle ilgili soru sormak, bu trajik hatanın nasıl meydana geldiğini sorgulamak bizim asli görevimiz.
İstihbarat ister Heron, ister Predator’den gelsin, nasıl bir mekanizma işliyor, vur-emri için kriterler ne, bu kadar uzun zaman Heron’la gözetlenen ve Irak’tan malzeme alan bir kaçakçı grubu olduğu her halinden belli olan bir konvoyla ilgili bu hata nasıl yapıldı?
Başbakan’ın dün Pakistan’a gitmeden önce yaptığı açıklamada, gözden kaçan önemli bir unsur var. CHP ve BDP, uzun süredir Uludere’de vur emrinin Başbakan’dan geldiğini ima ediyor, soruşturmanın bu yüzden ilerlemediğini söylüyordu.
Bana makul gelmemişti bu iddia. Normalde anlık istihbaratla saniyeler içinde verilen bir operasyon kararının Başbakan’a sorularak alınması akla yatkın değil. Unutmayın sadece Uludere değil, TSK Predator ve Heron’lardan gelen bilgiyle, adını sanını bilmediğimiz yüzlerce noktayı ya da insan grubunu hedef aldı şu zamana kadar. Herhalde hepsinde Başbakanlık santralini arayıp ”Gördük, vuralım mı?” demiyorlardır.
Neyse ki bu tartışma dün Erdoğan’ın 28 Aralık gecesi yaşananlarla ilgili net bir biçimde Genelkurmay’ı işaret eden sözleriyle son buldu: “Olayla ilgili talimat verme konusunda mevcut sistem nasıl çalışıyorsa öyle çalıştı. Güvenlik güçlerine verilen izin, güvenlik güçleri tarafından kendi mücadele ve tasarruf alanlarında kullanıldı.”
Demek ki artık Genelkurmay’dan geçen haftaki o duygusuz ”Predatör” açıklaması yerine 34 kişinin ölümüne neden olan hatalar zinciri ile ilgili daha doyurucu bir açıklama bekleme hakkımız var.
Can Dündar güzel söylemiş: “Bu faciaya kimin yanlış teşhisinin yol açtığı konusunda hiçbir şey söylemeyen, katliamın hesabını vermeyen, ‘İlk görüntüyü biz tespit ettik’ diyerek işin özünü gizleyen bir açıklama kimi kandırabilir? NATO’nun ikinci büyük ordusu, kendi tespit ettiği görüntünün hangi birimde, kimler tarafından, nasıl olup da yanlış değerlendirildiğini, onca masum insanın nasıl suçsuz yere katledildiğini açıklamaktan acizse, ‘büyük’lüğünü kim takar?”
Başbakan’ın dünkü açıklamasıyla, Uludere ihalesi, terörle mücadeleyi İHA’lara ve tutuklamalara hava eden sivil hükümetten ziyade,  hooop diye Genelkurmay’ın kucağına düşmüş durumda.
Hadi arkadaşlar aylar geçti. Kamuoyu olarak Uludere konusunda tatminkar bir açıklama ve idari soruşturmanın sonucunu bekliyoruz artık. Bu hata neden oldu? Tek istihbarat Heron’lardan mı geldi yoksa PKK içindeki bir muhbirden gelen diğer bilgiler mi kafa karıştırdı? Neden operasyon öncesi yerel karakolla irtibat kurulmadı? Böyle hataların olmaması için ne değişiklik yaptınız sistemde?
Sahi, madem demokrasiye bağlıyız, bağlısınız, demokratik ülkelerde olduğu gibi malumat sahibi üst düzey bir askeri yetkili neden kameraların önüne geçip sorulara cevap vermiyor? Bir basın toplantısı istemek, çok mu?



ABD’deki Uludere soruşturması bitmiş

Garip, bizler üzerinden 4,5 ay geçtikten sonra bile Uludere konusunda yetkililerden tatminkar bir açıklama alamazken, meğerse Pentagon’un kendi açtığı Uludere araştırması, çoktan tamamlanmış. Amerikalı yetkililerden anladığım kadarıyla, ABD Savunma Bakanlığı Uludere’de yaşanan facia sonrası bir değil iki ayrı rapor hazırlamış.
Şöyle; zaten Predator operasyonları sonrası ABD Genelkurmay’ı otomatik olarak “eylem sonu” raporu hazırlar, ne olduğunu, prosedür ve anlık data’yı aktarırmış. Ancak bu sefer bombardıman ve sivil ölümler söz konusu olduğu için, sivil ölümleri ve ne olduğunu sorgulayan ikinci bir “operasyon sonrası” rapor hazırlanmış. İşte meşhur WSJ yazısı da bu rapordaki bilgilerin bir bölümünü yansıtmış.


Washington’un Ankara’ya Predator satması imkânsız

Başbakan Erdoğan, dün WSJ yazısının Obama yönetimini sıkıştırmak maksadıyla olduğu tezini yine tekrarladı.
Açıkçası Başbakan’ın gazeteciliği sürekli başka bir gayeye yönelik bir faaliyet olarak yorumlamasına alınıyorum. Bazen iyi haber, sadece iyi haberdir.  Bazen gazetecilik, doğruları gün ışığına çıkarmak için yapılır.
Üstelik Allah aşkına, ne Türkiye, ne de Uludere meselesi Amerikan kamuoyunun umurunda. Varsa yoksa ekonomi, işsizlik, belki kıyısından köşesinden Arap Baharı. Suriye bile konuşulmuyor Amerika’da. Washington’da 20 kişi dışında kimsenin bu haberi pek taktığını da sanmıyorum.
Ancak şu doğru, Obama yönetiminin terörle mücadelede (özellikle de Pakistan ve Afganistan’da) insansız hava uçaklarına ihale etmiş olması, belki bir nebze eleştiriliyor. Tepeden ölüm saçan araçlar, Afganistan ve Pakistan’da onlarca Uludere’ye neden oldu. Ama sanmayın bu konu da Amerikan seçmeninin umurunda.
Gel gör ki, Amerikan Kongresi farklı. ABD’de göstermelik değil sahici bir Başkanlık sistemi olduğu için, Kongre Beyaz Saray’a kök söktüren bir merci. Hükümet, hem silah satışlarını hem de müttefiklerle izlediği yeni politikaları Kongre onayından geçirmek zorunda.
İşte Türkiye meselesi bu noktada düğümleniyor. Ankara, uzunca zamandır ABD’den, üzerinde silah taşıyan ve Reaper isimli üst model Predator’leri satın almak istiyor. Normalde Kongre bu tarz hassas silah sistemlerinin başka ülkelere satışına sıcak bakmıyor; İngiltere’ye bile zar zor onay verdi. Türkiye’ye satışına ise tamamen karşı. (Bakınız, Mavi Marmara...)
Bu durumu Obama da biliyor Erdoğan da. Obama daha önceki görüşmelerinde Kongre muhalefetini açıkça Erdoğan’a hissettirdi.
Ancak Türk ve Amerikan makamları, bir süredir Kongre engelini aşmak için yeni bir ara formül üzerinde çalışıyor.  İki tarafta da titizlikle gizlenen bu yeni askeri işbirliği modeli, Türkiye’nin ”satın almadan” silahlı Predator’lerden yararlanmasına imkan tanıma esasına dayalı. Yani anladığım kadarıyla, Predator’ler İncirlik’te olacak ve ABD tarafından kullanılacak, ancak aynı mevcut sistemde olduğu gibi bir Türk yetkili anlık olarak gelen istihbaratı Amerikalı’yla değerlendirip gerektiğinde Predator’un Hellfire isimli süper-hızlı süper-öldürücü füzelerini devreye sokacak.
(Ve sanki 30 yıldır denenen vur-vur, öldür-öldür metoduyla Türkiye PKK sorununu halledecek!)
Her ne kadar Türk makamları Obama’nın bu formüle sıcak baktığını söylese de, bana çok akla yatkın gelmedi...  ABD böyle bir riski neden alsın, neden PKK’yla mücadeleyi bizzat kendi üstlenip başına yeni bir bela alsın? Zaten ABD’nin Pakistan’da yaptığı hatalar, başını yeterince ağrıtıyor. Bir de olası sivil ölümler nedeniyle, yakın müttefiki Mesut Barzani dahil Kürt kamuoyunu neden kızdırsın?
”Ben bilmem büyüklerim bilir” deyip bu işin içinden çıkıyorum. Ama son bir soru sormadan edemeyeceğim.
Madem WSJ’ın tecrübeli muhabiri Adam Entous’un gazetecilik yapmış olabileceğine inanmıyorsunuz, madem ille de komplo teorisi arıyorsunuz, alın size daha inandırıcı bir komplo teorisi.
Acaba WSJ haberi, Başbakan’ın sandığı gibi Obama’nın düşmanları tarafından değil de, bizzat bu Türkiye’nin Predator ısrarından kurtulmak isteyen Obama yönetimi tarafından sızdırılmış olamaz mı?