Baklayı hemen ağzımdan çıkartayım: Ben temelde ‘Başkanlık’ sistemine karşı değilim.
Ancak bir şartla, o da Tayyip Erdoğan için tasarlanmış bir sistem değil, gerçek demokrasinin işleyebileceği güçlü bir ‘denge ve fren’ mekanizması olan bir başkanlık sisteminden söz ediyorsak.
Bunun için de ‘olmazsa olmazlara’ şöyle bir göz atalım:
Seçim sisteminin tümüyle değişmesi; lider sultasının kalkması; %10 barajının tarih olması; Türkiye’nin tümü için yerel özerklik gelmesi; yerel parlamentoların işlevsel hale gelmesi; kendi valilerimizi seçme imkânı; anayasanın değişmesi; mutlak ifade ve örgütlenme özgürlüğü; sahiden bağımsız bir yargı ve Başkan’ı her anlamda ‘denetleyen, frenleyen, sorgulayan’ bir parlamento...
Bir de tercihen bu yeni sisteme geçerken, sayıları yüz binleri bulan siyasi suçlulara yönelik bir ‘genel af’...
Bunlar olacaksa, Başkanlık sistemi pekâlâ tartışılabilir. Ancak mevcut seçim sistemi, mevcut baraj, mevcut idari yapı içinde bir başkanlık sistemi olmaz, olamaz. Dünyada örneği yok. Başkanlık sisteminin bütün esprisi, güçlü lideri frenleyen güçlü bir ‘denetim ve denge’ mekanizması olması (checks and balances).
Bu yapı kurulmadan başkanlık, gerçekten çarlık ya da sultanlıktan farklı olmaz.
Yine de, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın pimi çekilmiş bir el bombasını bize doğru fırlatarak ‘Hadi tartışın’ demesini bir ölçüde anlıyorum. Mevcut sistem berbat. Adı parlamenter sistem, ama parlamentonun gücü, sıfır. Yasama-yargı-yürütme iç içe geçmiş durumda. Hibrid, yozlaşmış bir durum var.
Halihazırda hükümet her şeye karar veren pozisyonda; hem yargıyı, hem parlamentoyu denetliyor. Sistemin kendi içinde denge ve fren mekanizmaları yok. Doğruyu söylemek gerekirse, Türkiye’deki mevcut durum başkanlık sisteminin de ötesinde: pratikte Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı, ABD başkanından çok daha fazla gücü elinde bulunduruyor.
Bir de üstüne üstlük, 2007’de alelacele kararlaştırılmış ve ne felsefi ne hukuki anlamda sistemin üzerine tam oturmayan bir ‘seçilmiş cumhurbaşkanı’ var. Halk seçiyor ama yetkileri, sorumlulukları belli değil. Karman çorman, gelecekte Türkiye’nin başını çok ağrıtacak bir durum.
Ancak dediğim gibi, başkanlık sisteminin bütün esprisi, Başkan’ın gücünü dengeleyecek idari (yerel özerklik ya da federalizm), siyasi (bağımsız parlamento) ve hukuki (bağımsız yargı) yapıdır. Bunlar olmadan olmaz. Ona göre tartışalım.
İkinci çekincem de, başkanlık sistemi tartışmasının gerçekte sadece ve sadece Tayyip Erdoğan’ın şahsı etrafında cereyan ediyor oluşu. Siz bu meseleyi düşünürken hiç Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Bülent Arınç ya da gelecekte karşımıza çıkacak herhangi bir Bay X’i kafanızdan geçiriyor musunuz? Karşı çıkanlar da, taraftar olanlar da, Tayyip Erdoğan’ın 2014’te genişletilmiş bir cumhurbaşkanlığı modeliyle ‘President’ olacağı varsayımından hareket ediyor. Kafamızdaki Başkan tasavvuru, hep Erdoğan figürüne odaklı...
Pardon da, ya sonra? Ya Tayyip Erdoğan olmazsa, olamazsa ya da 10 yıl sonra sağ ya da soldan ‘yönetsel’ bambaşka vasıfları olan biri bu pozisyonda olursa... Sakıncalı değil bir bütün sistemi bir insanı düşünerek değiştirmek.
Tayyip Erdoğan sonsuza kadar olmayacak. Ak Partililere sorum şu: Erdoğan’ın olmadığı bir dünyada, yine de başkanlık sistemine geçmek ister miydiniz?