Avni Özgürel sıradan bir gazeteci değil. Geçmişte milliyetçi sağ siyasetin içinde olmuş olmasına rağmen uzun yıllardır merkez medyada sağduyulu ve liberal bir çizgisi oldu. Devleti iyi tanıyan, ağırlığı olan bir isim.
Bu yüzden yakın zaman önce atlayıp Kandil’e giderek doğrudan Murat Karayılan’la görüşmüş olması, nefesimizi tutarak şöyle durup birkaç dakika kafa yormamız gereken bir durum...
Avni Özgürel’in Kandil gezisini, genç bir meslektaşın ”Giydim parkamı, yaktım cigaramı, atladım taksiye, dedim sür Kandil’e” tarzı bir heyecan değil, Türkiye’nin Kürt meselesinde tıkandığı, Suriye’de rejimin düşmesine ramak kala, yeni bir anayasanın kaleme alındığı çok kritik bir konjonktürde yapılan önemli bir gazetecilik başarısı.
Üstelik de Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında sürpriz bir ”Kürt baharı” yaşandığı günlerde...
Bu yüzden Celal Talabani’nin sözcüsünün dün aniden Anadolu Ajansı’na düşen ”Celal Talabani ateşkes için PKK’yı iknaya çalışıyor” açıklamasını okuyunca, hemen Avni Bey’i aradım.
”Şaşırmadım” dedi ”Hatırlarsan ben bu yılın kritik olduğunu ve PKK’nın silah bırakacağını söylemiştim. Tabii Uludere hadisesi ve Oslo sürecinin bir çöp tenekesi gibi ortaya döküleceğini öngöremezdim. Bir ara ümitsizliğe düştüm. Ama şimdi umutluyum.”
Özgürel’in Kandil gezisi, Başbakan Erdoğan’ın Pakistan’a gitmeden önce aniden verdiği ”Silahlar susarsa operasyonları durdururuz” mesajından hemen sonra gerçekleşmiş. Başbakan’ın bu sözünün bir taahhüt içerdiğini düşünüyor. Ayrıca PKK’nın da son dönemde frene bastığını, operasyonları durdurduğunu, gelen şehit haberlerinin büyük ölçüde operasyonlara karşı savunmada yaşandığına dikkat çekiyor.
”Neler oluyor diye merak ettim. Kandil’de doğrudan Karayılan’la görüştüm. En önemli sözü ‘Oslo sürecine bağlıyım’ oldu. Bu çok önemli, örgütün seçim öncesinde silah bırakmak için Türkiye ile vardığı mutabakata hâlâ bağlı hissettiği anlamına geliyor.”
Peki, nedir bu işin önündeki engel? Özgürel’den anladığım kadarıyla, en önemli sorun, Öcalan’ın ikna edilmesi, onayının alınması. ”Burada kritik olan, Öcalan’a uygulanan tecrit. Avukat ve akrabalarına izin verilmiyor. Çünkü süreç çok hassas ve daha önce bire üç kattılar. Ama tecrit devam ettiği sürece de PKK kanadından bir açıklama gelemez. Tecrit kalktığında daha kolay olabilir.”
Peki, Talabani bütün bu denklemin neresinde? Avni Özgürel, Talabani’nin sadece Kandil değil, İmralı’yı da ikna etme yolunda kilit isim olduğunu, iki tarafla da devrede olduğunu söylüyor. ”Talabani dediğin, Öcalan’ın amca (‘Mam’) diye hitap ettiği bir isim. İkna edilmesi gereken Öcalan ve onun taahhütlerine değer vereceği isim de, Türkiye’ye yakın gördüğü Barzani değil geçmişe dayalı daha yakın tanıdığı Talabani. Bu yüzden Talabani devrede.”
Açılım sürecinde İmralı ve Kandil arasındaki ‘silah bırakma’ diyaloğu, önce avukatlar, sonra da bizzat MİT’in kuryeliğinde ulaştırılan mektuplar sayesinde yürümüştü. Anladığım kadarıyla bu kez Talabani üzerinden götürülüyor.
Bu Talabani’nin gizlice İmralı’ya geldiği anlamına gelmiyor; ancak mesaj göndermiş olması muhtemel.
Günün en karanlık zamanında, bazen bir ışık doğabilir. Sanırım Türkiye’nin Kürt meselesinde tıkandığı noktada, derinden derine bir süreç yeniden başladı.
Peki, Van belediye başkanının paldır küldür tutuklanması? Hakkâri ve Güneydoğu’da seçilmiş BDP’li temsilcilere yönelik gözaltılar?
Avni Özgürel, bunu ”Bürokrasinin işgüzarlığı” olarak tanımlıyor. Belli ki bu olayların hükümete rağmen olduğu görüşünde...
Kapatırken ”Bu yaz için umutluyum” diyor. Umarım haklıdır.