Başbakan Erdoğan’ın Dağlıca’dan gelen şehit haberleriyle ilgili Rio’dan yaptığı ilk açıklamada yüz ifadesini gördünüz mü?
Sarsılmıştı. Her salı Meclis kürsüsünde Kemal Kılıçdaroğlu için saklanan o tanıdık öfke patlaması yerine, bu kez yüzünden düşen bir parça, kaygılı, temkinli ve üzgün bir başbakan vardı.
Nasıl sarsılmasın ki! Mesele sadece 8 gencecik insanın ölümü değil. Bence Başbakan’ın yüzüne yansıyan asıl sıkıntı, hükümetin Kürt meselesinde henüz bir yol haritası olmaması, PKK’nın ikinci müzakere turu açılana kadar savaşı bir koz olarak kullanacağını belli etmesi (”sıcak yaz” dedikleri olay) ve ülkenin yeni bir şiddet sarmalına sürükleniyor oluşuydu...
Oysa bu zamana kadar Tayyip Erdoğan Kürt meselesini kendi temposunda, kendi kurallarıyla çözebileceğini düşündü. Hükümetin son dönem stratejisi, yarı-hamilelik gibiydi. Hem güvenlik, hem medya gazıyla köpürtülen ürkek reformlar. Hükümet, %50’lik başarısında Kürt seçmeninden aldığı oyun da verdiği özgüvenle, PKK’yı devre dışı bırakarak Kürtçe seçmeli ders, yeni anayasa gibi adımları kendi bio-ritmine uydurarak kontrollü bir biçimde atmayı istedi. ”İyi Kürtleri” sevip, ”Kötü Kürtleri” dışlayıp, PKK’yı yalnızlaştırabileceğini hesapladı.
Diğer yanda hükümete akıl veren istihbaratçı, emniyetçi tipler de habire “3 ayda belini bükeriz; 6 ayda hallederiz; çok iyi konsept bulduk” deyip durdu. Daha çok Heron, Predator gelse, bir de Obama da üzeri füzeli daha cafcaflı olanlarından verse, bu iş çözülür diye varsayıldı.
Bu teorileri bana anlatanlara cevabım hep şu oldu: ”Peki İstanbul’da Armutlu’yu, Diyarbakır’da Bağlar’ı ne yapacaksınız?”
Hamasi nutuklar ve büyük illüzyonlar arasında, memlekette pek az insan çıplak gerçeklerin açıkça söylenmesine tahammül edebiliyor. Gerçek şu ki, PKK tüm Kürtleri temsil etmiyor olsa da, Kürt sorununu PKK’dan soyutlayarak çözmek mümkün değil. Uluslararası dengeleri, Suriye ve Öcalan faktörlerini düşünmeden çözmek kolay değil. Sadece savaşarak halletmek, zaten hiç mümkün değil.
Medya, büyük kolaycılıkla Dağlıca saldırısını ”İyi PKK-Kötü PKK” denklemine oturtarak, sorumluluğu, Avni Özgürel’e yapıcı mesajlar veren Murat Karayılan’dan bağımsız hareket eden Suriye uyruklu Hüseyin Feyman’a (Bahoz) attı. Aaaah... Keşke hayat bu kadar basit olsa! Kuşkusuz PKK içinde farklı eğilimler var. Özgürel’in dediği gibi, Karayılan bu tabloda ”eşitler arasında birinci.” Ancak PKK nihayetinde şiddeti kullanan silahlı bir örgüt. Dağlıca gibi 300 PKK’lının katıldığı planlı bir saldırı “başıbozuk” bir komutanın işi olamaz. Bu, örgütün “Öcalan’la masaya oturana kadar savaş” stratejisinin bir uzantısı. Peki Başbakan ne yapacak?
Kürt meselesinde her zaman aklıselimi temsil eden emekli MİT müsteşar yardımcısı Cevat Öneş, Türkiye’nin PKK meselesine ”kapsamlı ve kamuoyuyla paylaşılan bir çözüm paketi” çerçevesinde yaklaşmadığı uyarısında bulunuyor. ”Arada görüşmeler olabilir. Ama çözüm konsepti konusunda bir anlaşma yok. Oslo’da da yoktu. Türkiye’nin en büyük eksiği, devletin demokrasi ihtiyacı çerçevesinde (ve sadece PKK’ya endeksli olmayan) bir proje çıkarmamış olması. Mesele münferit olayların akışına bırakıyor. Kürt meselesini kapsamlı bir demokratikleşme projesi içerisinde çözme gereği varken, siyasi iktidar işi zamana yayarak ve PKK ve BDP’yi kale almadan çözmek istiyor.”
Ve ekliyor: ”Oysa AK Parti değişim ve demokrasi ihtiyacına cevap verebildiği sürece iktidarını koruyabilir. Yoksa inişe geçer.”