Fransa’nın meşhur aşırı sağcı, yabancı düşmanı partisidir Front National, yani Milli Cephe. Partinin başında uzun yıllar işkenceci olduğu söylenen eski bir asker, Jean Marie Le Pen vardı.
Milli Cephe, cumhuriyetçilik fikrine uzak, antika monarşistlerle işbirliği yapan, Yahudi düşmanlığı gizli olmayan, faşizan bir parti niteliği taşıyordu.
Bir süre önce partinin başkanlığını Le Pen’in kızı Marine Le Pen devraldı. Bu devir teslim işleminden sonra Milli Cephe’nin söyleminde önemli bir değişiklik meydana geldi. Yanıltmasın, parti hâlâ aşırı sağcı ve faşizan özellikler taşımaya devam ediyor.
Ancak farklı olarak cumhuriyetçilik ve laiklik söylemi ön plana çıkıyor. 

Hangi laiklik?
Rue89.fr haber sitesinden Pascal Riché’nin tespitine göre Marine Le Pen, ‘Fransa’nın Hıristiyan kökleri’ söylemini laiklik söylemi lehine terk etmeye başlamış. Hatta baba Le Pen’in mahdumesi, partinin eskiden işbirliği yaptığı monarşistleri yüzüstü bıraktı. O kadar ki geçen yüzyılın başında laiklik öğretisini yayan cumhuriyetçi öğretmenlere övgüler düzmeyi ihmal etmedi.
Söylemini değiştiren partinin güçlendiği ortada. Marine Le Pen, Fransız başkanlık seçim anketlerinde güçlü gözüküyor.
Bu durum, Fransa’nın merkez sol eğilimli Le Nouvel Observateur dergisinin ilgisini çekti. Dergiye göre Marine Le Pen’in yeni söylemi, bazı cumhuriyetçi kanaat önderlerinin etkisiyle oluşmuş. Le Nouvel Observateur, İslam korkusu, Fransız kimliği ve devletçilik soslu tartışmaların Le Pen’in tarlasını sürdüğü görüşünde. Yani dergi, laiklik ve cumhuriyetçilik kavramlarının cumhuriyetçi merkez sağ tarafından çarptırılmasından yakınıyor.
Her şeyi bir güvenlik sorunu olarak görenlerin ve Fransız kimliğinin tehlikede olduğunu savunanların çabalarının Marine Le Pen’in dahi cumhuriyetçi bir görüntü verip oylarını arttırmasına sebep olduğu ileri sürülüyor.
Bu suçlamanın muhataplarının yanıtı ise sert oldu. Asıl millet kavramından uzaklaşan Fransız solunun, seçmeni Le Pen’e ittiği söylendi. Hatta solun ‘Korsika milletine gösterdiği ilgiyi Fransız milletine göstermediği’ de dile getirildi.
Tanıdık geldi mi?
Bundan on-on beş sene evvel Avrupa’nın aşırı sağcılarının derdi İslam değildi. Sistem karşıtı olmakla övünen bu akım, özellikle Fransa’da laiklik ya da cumhuriyet vurgusundan uzaktı. Hatta yine sistem karşıtı bir güç olarak gördükleri İslamcılarla da iyi anlaşıyorlardı doğrusu. 

Eski dostlar
Mesela 1997 senesinde baba Le Pen, tatilini Altınoluk’ta Erbakan’ın misafiri olarak geçirmişti. Le Pen ve Erbakan dört saate yakın görüşmüştü.
Dönemin gazeteleri Abdullah Gül’ün de o görüşmede hazır bulunduğunu yazıyor. Belki zamanında Milli Görüş ve Milli Cephe’nin neler paylaştığını Cumhurbaşkanımız açıklar.
Aynı dönemde Rus aşırı sağcı lider Jirinovski ile görüşen Melih Gökçek’i ise mazur görüyoruz. 

Dikkat
Velhasılıkelam, laiklik karşıtı bir siyasi akım, zaman içerisinde laiklik ve cumhuriyetçilik ambalajına büründü. Ama ambalajın içindeki zehir, aynı yabancı düşmanı ve faşizan zehirdir.
Fransa örneği tek değil. Yurtdışından Türkiye’deki gelişmeleri kaygıyla izliyor gibi görünen kimi yazarlar da aşırı sağcı akıma dahil. Laiklik ilkesine gerçekten sahip çıkanlarla bunu yabancı düşmanlıklarını maskelemekte kullananlar arasındaki farka dikkat etmek önemli.
Neticede anlık çıkar ilişkileri sebebiyle Le Pen’le tatil yapan Erbakan ve avanesiyle aynı konuma düşmenin bir manası yok.
Bu iktidarın özgürlükleri budamasına destek ya da tanık olarak Avrupalı ya da Amerikalı aşırı sağcılara ihtiyaç yok.
Onların faşizan ideolojilerine işaret ederek bugünkü iktidarın aklanmasını hedefleyenlere bahane vermeye ise hiç gerek yok.
Hele de bahane peşinde koşanlar, o faşizan kalemlerin ideoloğu Wolfowitz gibilerinin arkadaşı tezkereperestlerse.
Onlar gibi zamanında İngilizceden doğrudan çevirinin azizliklerine sığınıp ‘garip yatak arkadaşları’ ifadesini kullanacak kadar göz kararması yaşamıyoruz elbette. Ama ‘Wolfowitz depremi’ manşetinden ‘Türkiye karşıtı tsunami’ yazısına giden yolu görmeyecek kadar da kör değiliz.