Görünen o ki uzun sürebilecek bir Suriye sorunu ile yaşamaya alışmak gerekiyor. Suriye’deki çatışmaların kısa sürede biteceğine dair şimdilik bir işaret yok. ABD müşterek kurmay başkanları heyetinin temsilcisi General Martin Dempsey’in BBC Arapça’ya yaptığı açıklama da bunu gösteriyor. Dempsey, Suriye’nin bir ‘failed state’ yani çökmüş, felç olmuş bir devlete dönüşeceğini söylerken ufukta çatışmaların sonunun görünmediğini de ekliyor.
Geçen hafta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye hakkındaki toplantısının isteksiz ve verimsiz geçmesi de uluslararası kamuoyunun Suriye’ye ilgisinin azaldığına delil. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun çok umut bağladığı toplantıya katılım seviyesi de ilgisizliği açıkça ortaya koyuyor. Konsey’in 15 üyesinden sadece İngiltere, Fransa, Kolombiya, Fas ve Togo toplantıya dışişleri bakanlarını yolladı.
Ahmet Davutoğlu’nun Suriye’nin kuzeyinde muhaliflerin denetimindeki bölgelerde mülteci kampları kurulması önerisi ise duymazlıktan gelindi. Güvenlik Konseyi daha önce de Rusya ve Çin’in vetosu sebebiyle Suriye’ye ekonomik yaptırım dahi uygulayamamıştı. Ancak bu defa sorun sadece Rusya ve Çin değil. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulması teklifi genel olarak kabul görmedi. Güvenli bölge oluşturmanın askeri müdahaleyi gerekli kılacağı da düşünüldüğü için bu yönde bir adım atmaya Türkiye hariç pek kimse istekli görünmüyor.
BM’de öne çıkan tercih, Kofi Annan’dan sonra BM Suriye Temsilcisi olarak atanan tecrübeli diplomat Lakhdar Brahimi’nin çalışmalarının neticelerinin beklenmesi. Brahimi, yönetimde bir değişikliğin kaçınılmaz olduğunu ifade edip, iktidar ve muhalif grupların üzerinde uzlaşabileceği bir geçiş hükümeti formülü üzerinde çalışıyor. Brahimi’nin Suriye’ye askeri müdahaleye de karşı olduğu biliniyor. Yani en azından BM çevrelerinde Esad, Başbakan Erdoğan’ın belirttiği gibi henüz bir ‘siyasi mevta’ olarak değerlendirilmiyor. Annan’ın başarısız olması Brahimi’nin çalışmalarına gölge düşürüyor, fakat zamanında BM barış gücü operasyonları konusunda ayrıntılı bir reform önerisi getiren diplomatın her şeye rağmen başarı şansı yok değil.
Türkiye, uluslararası toplumda biraz yalnız kalmışa benziyor. Tabii eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ı saymazsak. Rice, Güvenlik Konseyi’nin bir kenara bırakılmasını ve Suriyeli muhalif güçlerin silahlandırılmasını savunuyor.
Cumhuriyetçilerin ABD başkan adayı Mitt Romney de Suriye konusunda sert tavır takınanlardan. Romney başkan olursa Suriye’ye askeri müdahalede bulunabileceğini açıkladı. Bununla da kalmayıp Türkiye ve Suudi Arabistan’ın operasyonlarını destekleyebileceğini de ima etti. Romney’in eski dış politika sözcüsü Richard Grenell ise Romney iktidarında en azından muhaliflerin silahlandırılacağını yazdı.
Kilitlenmiş bir Güvenlik Konseyi, taraflar arasında müzakere ile bir çözüm bulmaya çalışan Birleşmiş Milletler, resmi olarak muhaliflere istihbarat ve insani yardımla yetinen bir ABD hükümeti, seçilirse Suriye’ye müdahale edebilecek gibi görünen Cumhuriyetçi bir aday var. Öte yandan Esad sonrası hükümet için ABD ve Almanya’nın, Suriyeli sürgündeki muhalifleri Berlin’de bir araya getirdiğini de not almak gerek.Özetle bu iş uzun sürecek. Bu süreçte Türkiye’nin Suriyeli muhaliflerle ilişkisinin kapsam ve içeriğinin belirsizliği de iç politikaya yansımaya devam edecek. Her ne kadar şimdilik hükümet tersini yapacağını gösterse de bu konuda şeffaflık ve açıklığa ihtiyaç var.