Gaziantep’teki patlamadan sonra ilk yapılması gereken hiçbir şeye inanmamak. Önkabullerle ve hızlı reflekslerle verilecek her karar patlamanın şiddetini arttıracaktır.
Bombalamayı PKK’nın gerçekleştirip gerçekleştirmediği belli değil. Malum, PKK çok açık bir dille saldırının sorumluluğunu üstlenmediğini açıkladı. Ancak daha önce benzer eylemlerde de PKK’nın yerel inisiyatifleri işaret ettiği biliniyor. Sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği belirsiz TAK örgütünün de PKK’nın üstlenmediği sivillere yönelik bazı eylemleri üstlendiği biliniyor.
Yani PKK ve sivil hedefler konusunda PKK ile TAK arasında bir iyi polis-kötü polis rolü olduğuna dair -doğru ya da yanlış- yerleşmiş bir inanış var. Diğer bazı eylemlerde PKK’nın reddettiklerini daha sonra yerel unsurların gerçekleştirdiğini açıklaması da biraz ‘yalancı çoban’ etkisi uyandırıyor.
Antep’teki bombalamayı ise PKK açıkça reddetti ve fakat TAK da üstlenmedi. Daha önce benzer eylemler gerçekleştirdiğine bakılırsa işin arkasında yine PKK olabilir. Fakat eylemi çok açık bir dille reddettiğine bakılırsa bombalamanın kaynağı başka yerlerde de olabilir.
Suriye meselesi olmasaydı ‘başka yer arayışı’ çok anlamlı olmayabilirdi. Ancak devlet de PKK da dünyadan soyutlanmış bir alanda kendi kendine savaşıyor değil. Ortadoğu’daki her gelişme herkesi sürekli etkileyip şekillendiriyor.

Hesaplı bir acelecilik
Hükümet yetkililerinin Antep’teki bombalamadan sonra faturayı PKK ile birlikte Suriye’ye kesme çabası da bunu gösteriyor. Şu sözleri söyleyenin Dışişleri Bakanı olduğu gözden kaçmamalı:
“Bir benzerlik, paralellik kurulacaksa Beşşar Esad’ın cinayet şebekelerinin Suriye’de bayram günü bir günde 200 kişiyi öldürmesi yönetimi ve kutsal tanımazlığı ile terör örgütünün, bu sivil halka dönük yöntem ve zihin paralelliği var.”
PKK eylemi reddetmişken, Suriye’nin de olaya dahli henüz belli değilken yapılan bu açıklama iktidar çevrelerinin ‘hesaplı bir acelecilik’ içinde olduğunu gösteriyor.
Radikal’de Fatih Yağmur’un haberi son bir haftadır Antep’te herkesin bir bombalama beklediğini anlatıyor. MİT’in bölge milletvekillerini bu yönde uyardığı da biliniyor.

Türkiye üzerinden yardım
Alman basını bir Alman gemisinin Suriye açıklarında casusluk faaliyetinde bulunduğunu yazdı. İngiliz ve Amerikan gazeteleri de kendi devletlerinin istihbarat birimlerinin Özgür Suriye Ordusu’na yardım ettiğini aktarıyor. Bu istihbarat yardımının Türkiye üzerinden Özgür Suriye Ordusu’na iletildiği de haberler arasında.
Yani bölge uzun süredir hiç olmadığı kadar istihbarat kuruluşlarının merceği altında. Bu durumda, bir haftadır herkesin; ama MİT’ten milletvekiline, taksi şoförüne kadar herkesin olacağından korktuğu patlama nasıl gerçekleşir?
Burada bir sorun var.
Ancak bunun bir istihbarat sorunu mu yoksa bir emniyet sorunu mu olduğu belirsiz.
Bombalamayı kimin yaptığı belirsiz.
Herkesin beklediği bombalamanın nasıl önlenemediği de belirsiz.
Bir tek ölenler belirli.
At izinin it izine karıştığı dönemlerde, puslu havalarda yolu kaybetmemek için sakin olmakta fayda var. Bu kadar istihbarat örgütü, Ortadoğu’da bunca farklı çıkar çatışırken dezenformasyonun geçer akçe olmamasına azami dikkat şart.
İşte o sebeple bu eylemi ne PKK yapmıştır ne de PKK yapmamıştır denebilir. Kulağa ilk bakışta anlamsız ve boş gelen bu cümle zor zamanlarda karaya oturmamanın yolu olabilir.