16 Nisan 2017 referandumu ile ülke, tarihinin en adaletsiz, en haksız, en tarafgir seçimini geride bıraktı. Devletin tüm olanakları sınırsız bir biçimde 'evet' lehine kullanıldı. Din ve milli duygular sorumsuzca istismar edildi. 'Evet' çıkmazsa iç savaş tehditleri yapıldı. Devletin kaymakamları ve diğer kolluk görevlileri tarafından muhtarlara sandıklardan 'evet' çıkması açıkça söylendi. Benzeri tehditler referandum boyunca günlük yaşamın adeta olağan bir parçası haline geldi. 'Hayır' oyu için mücadele edenlere yapılan tehdit, saldırı ve hakaretler ülke sınırlarını aştı, dünya kamuoyunun gündeminde yer aldı. 'Hayır' oyu için mücadele eden ülkenin en dinamik partisi HDP'nin, eş genel başkanları içinde olmak üzere 12 milletvekili, binlerce il, ilçe yönetici ve üyelerinin tutuklu olduğu bir ortamda referandum sonucunun %51 ile 'evet' lehine sonuçlandığını kabul etmek vicdanen mümkün değil. Dahası, yaklaşık 1.200.000 olduğu söylenen mühürsüz oyların YSK tarafından geçerli kabul edilmesi seçim sonucunun gerçekte 'evet' oylarının %50 altında olduğu malumun ilanıdır. Bütün bu anlatılanlara göre 'evet' tarafının kazandığını söylemek için insanın vicdandan, akıl ve muhakeme yeteneğinden yoksun olması gerekir.

Diğer taraftan 'hayır' oyunu savunanlara karşı devletin bütün gücünü kullanarak bunca baskı, tehdit ve yıldırma çabalarının olağanlaştırıldığı, yani OHAL karanlığında, özgür medyanın susturulduğu, gazetecilerin rehin tutulduğu, akademisyenlerin üniversitelerinden tasfiye edildiği koşullarda 'hayır' oylarının % 49 gibi hiç de azımsanmayacak bir orandan, referandumu kaybettik sonucunun çıkarılmayacağı çok nettir. Gerçek anlamda şartların eşit, imkanların özgür olduğu bir seçim ortamında 'hayır' oylarının en az %55-60 civarında olacağını 'evet' oyunu kullananlar da kabul edecektir. Peki, bu durumda 'hayır' ı savunanlar için, seçimi kaybetti diyebilir miyiz ?

Eğer bir kayıp varsa, o da referandum süreci boyunca 'hayır'ı savunanların demokrasi, özgürlük ve her türlü hak eşitliği mücadelesi için birleşik bir blok veya bir cephe oluşturamamış olmasıdır. Tabir caizse her kesim kendi 'hayır' ı için yukarıda saydığımız eşitsiz koşullara rağmen ve tamamen kendi kısıtlı olanakları ölçüsünde mücadele etti. Bundan sonra, tüm demokrasi ve özgürlük, eşitlik yanlılarının arzu edilen birleşik mücadele cephesi veya birliği oluşturulabilir mi ? Hemen belirtmeliyim ki, çok zor. Zira, bu referandumda 'hayır' için mücadele eden tarafların, mevcut yönetime, rejime ve AKP 'ye karşı bakışı, gerek bugüne kadarki mücadele geleneği ve gerekse siyasi gelişmelerde aldıkları tavırları göz önüne aldığımızda umutlu olmamız için şimdilik kaydıyla yeterli neden yok. Umarım bu konuda hayat bizi yanıltır. Yine de her şey zamana bağlı.

'Evet' cephesi kazandı, öyle mi? Meşruiyeti her ne kadar tartışmalı olsa da, sayısal olarak bu doğru.

O zaman (inanmıyoruz ama) bekliyoruz; İşsizlik sorununu hemen çözün. Ülkede adaleti sağlayın. Eğitimdeki kangrenleşmiş sorunları bitirin. Düşünce ve basın özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırın. Cezaevlerindeki tüm gazetecileri serbest bırakın. Ülkenin yerlerde gezen itibarını yükseltin. Ekonomiyi canlandırın. Pahalılığa bir son verin. Ülkede kamplara bölünmüş toplumu kardeşlik duygularıyla kucaklaşmasının önünü açın. İnsanların geleceğe umutla bakmasını sağlayın. Yıllardan beri dillerden düşürmediğiniz 3Y (yoksulluk, yolsuzluk ve yasakçılık) sorununu çözün. Cumhuriyet tarihi ile yaşıt olan ve yüz milyarlarca dolara, en az 60.000 insanımızın hayatına mal olan ülkenin en önemli sorunu, Kürt sorununu demokratik, özgür ve hak eşitliği temelinde çözüp toplumsal barışı sağlayın. Çözüm bekleyen sorunları saymak bile bu yazının hacmini aşar... Kısacası bu topraklarda yaşamanın mutluluk olacağı inancını verin... Öyle ya! Madem ki önünüzde engel kalmadı. Elinizi tutan yok artık. Bekliyoruz...

Sonuç olarak referandumda 'hayır'ı savunanlar toplumda özgürlük ve demokrasi inancını yeniden yeşertmişlerdir. Umutlar tazelenmiştir. Her türlü baskı ve tehdide rağmen özgürlük, eşitlik mücadelesinin artarak, yeni ve meşru argümanlarıyla devam edeceği kamu vicdanında yer almıştır.

Umutsuzluğa kapılmak, geri çekilmek, küsmek, susmak, pes etmek yok. Bu coğrafyada insanca yaşamak için çok tohum ekildi, küçümsenmeyecek bedeller ödendi. Mücadele edenler illa ki kazanacak...