Üzerinden çok zaman geçmedi, bu yılın şubatı. Ayın 14’ünde gazetelerin çoğu benzer başlıklar atmışlardı: ‘Anayasa Mahkemesi’nden devrim gibi karar’. Abartmıyorlardı, karar mühimdi.
Siirt’te eşinden boşanan bir kadın, velayet hakkı kendisinde olan çocuğunun adını ve soyadını değiştirmek için dava açmıştı. Bir, kendi soyadıyla çocuğununkinin farklı olmasının doğurduğu zorluklar vardı. İki, boşandığı eşinin soyadı, oğlunun arkadaşları arasında gülünç bulunuyordu; bu mağduriyete son vermek istiyordu. Üç, aynı esnada, hem kız hem erkek ismi olduğundan oğlunun ismini de değiştirmek istiyordu.
Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi kadını haklı buldu ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak yasanın iptalini istedi. Mahkeme, boşanmada çocuğun babanın soyadını alması zorunluluğunun, kişilik haklarının ihlali, özel hayatın dokunulmazlığı ve eşitlik ilkesine aykırı olduğunu iddia ediyordu.
1934’ten kalma 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinde deniyor ki: “Soyadı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir. Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” Bu da anayasanın 10, 13 ve 41. maddelerine aykırıdır. 

Mahkeme kararıyla gezmek
Anayasa Mahkemesi o dönem birçok insanı şaşırtan, ilerici bir karar verdi. 14 Şubat 2012 tarihli, 28204 sayılı kararıyla Soyadı Kanunu’ndaki babanın soyadını şart koşan cümlenin iptaline oybirliğiyle hükmetti. Yani bundan sonra boşanmış kadınlar, velayeti kendisinde olan çocuklarına soyadlarını verebileceklerdi.
Düşünün, boşanmış, kendi soyadını kullanmaya başlamış bir kadınsınız. Belki sonradan tekrar evlendiniz. Çocuğunuz kâğıt üzerinde bambaşka biri gibi... Bunun annenin ve çocuğun ruh hali üzerindeki etkileri dışında, günlük hayat pratiği içinde de sayısız güçlüğü var.
Avukat Eylem Asrav Akınhay o kadınlardan biri. Eylem Hanım sürekli çantasında mahkeme kararlarıyla gezdiğini anlatıyor. Mesela bir otele gidecek olsalar, soyadı tamamen başka bir kız çocuğunu yetkililere anlatması zor. Zira kimlik bilgisinin gerektiği durumlarda, velayeti kendisinde olsa dahi kızına dair sürekli birilerine izahat vermek mecburiyetinde kalıyor.
Madem Anayasa Mahkemesi’nin de yolu açan bir kararı var, Asrav 7 Mayıs’ta kızının soyadını değiştirmek için dilekçesini vermiş.
Kızının okula başlayana kadar bu soyadı meselesini çok fark etmediğini ama sosyal çevresinin genişlemesiyle işlerin değiştiğini söylüyor. Üstelik bu esnada tekrar evlendiğinden ve kızı kendi tercihiyle yeni eşine ‘Baba’ demeye başlamışken bir kız çocuğunun kafası daha da karışıyor. Ailesine yabancı hissediyor. Aslında hiç karışık değil, hukuken zemin müsait. Eylem Hanım diyor ki: “Kızım benim soyadımı alsın, benim gibi Asrav Akınhay’ı kullansın.” Fakat olaylar beklediği gibi gelişmiyor, 11 Haziran’da umutlu ve heyecanlı girdiği duruşma salonundan hayal kırıklığıyla çıkıyorlar. 

Top taca atılır
“Açıkçası böyle bir dönemde Anayasa Mahkemesi’nden çıkan bu karara o zaman da şaşırmıştım. Ağzımıza bir parmak bal çalmak istediler herhalde. Hâkim dinlemedi bile bizi. Tanıkları aşağıladı -ki tanıklarımdan biri ifade verirken usulü daha iyi bilen biriydi, bir hukukçuydu. Çocuğu aşağıladı, “Sekiz yaşındaki çocuk ifade veremez” dedi. Halbuki bunu daha önce görüşmüştüm, ‘Tamam’ denmişti. Çok önyargılıydı dosyaya ve doğrudan reddetti. Ben cesaret edemediğini düşündüm. Zaten çıkışta da “Yargıtay çözsün” dedi. “Böyle başvurularda reddetmek en kolayıdır zaten” diyor Asrav.
Sürmekte olan böyle başka bir dosya daha varmış ama bu ‘devrim gibi’ Anayasa Mahkemesi kararından sonra bu ilk sınamaydı ve top taca atıldı. Eylem Asrav Akınhay, Yargıtay’da çözüleceğini umuyor.
Hukuken tanımlanmış bir hak için dahi tırmalamak gerekiyor. Yani şimdi eşit miyiz değil miyiz?