Kadın Adamdan 6 yaş büyüktü.

Babası, “Komünist” olduğu için 1929’da ülkesini terk etmişti.

Adamın babası da şehrini terk etmiş, en büyük kente göç etmişti.

Kadın, babasının yeni ülkesinde doğdu. Babası işadamı olmuştu.

Kadın çocukluğunu varlıklı ailede geçirmesine rağmen, gençliğinde “sosyalist” oldu.

Kadın 1968’de “askeri darbe cuntasına karşı silahlı mücadele”ye katıldı.

Che Guevera’nın yakınında bulunmuş Fransız (eylemci) filozof Regis Debray’in “Devrim içinde devrim” kitabından çok etkilenmişti.

Adam o sırada dini bir liseye girmişti.

Kadın örgütte birine âşık oldu, evlendi.

Kocası, orduda görevliyken, darbecilere karşı ayaklanmaya katılmış denizcilerdendi.

Kadın işçileri örgütlüyor, aşırı muhalif bir gazete editörlüğünü yapıyor, “şehir gerillası” içinde yer alıyordu.

Bazen çatışmalara girdiği, adının kimi silahlı soyguna karıştığı söyleniyordu.

21 yaşında “Ekonomi Fakültesi”nde öğrenciyken bu faaliyetlerde adı “Jean d’Arc”a çıktı.

Askeri yönetime ve polise göre; “Yıkıcı Jean d’Arc”. Askeri savcıya göre, “Gerillanın Jean d’Arc’ı”.

İkinci eşiyle de örgütte tanıştı. “Komünist Parti’ye bağlı bir silahlı mücadele grubu”ndandı.

16 Ocak 1970’de ilahla yakalandı Kadın.

Önce 22 gün işkence gördü. Yoğun elektrik verilmiş, Filistin askısına asılmıştı; sağ kalması beklenmiyordu.

Hapse mahkum oldu; siyasi haklardan mahrum edildi. İki yıl sonra çıktı.

Başka ülkedeki Adam da askeri darbe sonrası gençlerin asıldığı dönemde liseyi bitirmişti.

Adam, sistemin dışladığı, ama 1973’ten 1980’e, hem “ortanın solundan sosyal demokrat” partiyle, hem “milliyetçi cephe”de koalisyon yapmış partinin gençlik kolunda çalışıyordu.

O devir hiç hapse girmedi.

Adam “İktisadi İlimler”i bitirdiğinde, yine askeri darbe olmuş; yine işkencehaneler, idam sehpaları kurmuş, siyaseti yasaklamıştı.

Adam, Kadın gibi darbeye karşı mücadeleden ziyade, özel sektörde çalıştı.

Kadın hep sol muhalif politikanın içinde oldu ülkesinde.

Adam adım adım sağ muhalif partide yükseldi.

Kadın önemli bir yerel yönetim deneyimi içindeydi.

Adam önemli bir kentte yerel yönetimi kazandı.

Kadın, uzun askeri cuntaya karşı silahlı sol mücadeleden gelip yükselen sol siyasette önemli bir isim olmaya başladı.

Adam belediye başkanıyken, okuduğu şiirden dört ay hapse mahkum oldu, başkanlıktan alındı, siyasi yasaklı kılındı.

Kadın karizmatik solcu başkanın sağ kolu oldu.

Adam, yeni parti kurdu, dışlayıcı merkezi devirip iktidar oldu, ana muhalefet desteğiyle siyasi yasağı kalktı, başbakan oldu, darbe planlarına maruz kaldı, üst üste seçim kazandı, tek parti iktidarı 10 yılı buldu; sadece darbe zanlılarına değil, terör kanunlarıyla çeşitli muhaliflere, öğrencilere, gazetecilere karşı çok sayıda dava ve uzun tutuklulukla anılan döneme de damga vurdu.

Silahlı sol örgütten gelme, işkence görmüş, hapis yatmış, bir zaman devletin hain, terörist saydığı Kadın, o büyük ülkede (ilk kadın) devlet başkanı seçildi.

 

***

 

Dün gazete ve TV’lerde, Adam Kadın’ın elini sıkarken görülüyordu.

İdeolojileri, yöntemleri, inançları, inanmadıkları, dilleri, hayat öyküleri farklı olsa da; “Çevreden merkeze gelmiş”; bir zaman dışlanan, öteki ve hain sayılmış, öyle ya da böyle hapse girmiş iki kişi.

Müsaadenizle, sorularım şöyle:

Adam, Kadın’ın öyküsü üstüne hiç düşünmüş müdür?

Elini sıktığı insanın (kendisinin de olabilir) tarih içindeki yolculuğundan; tarihin sabit olmadığı, sıfatların ezeli ve ebedi kalmadığına dair sonuç çıkarmış mıdır?

Elini sıktığı kadının bir zamanlar silah da tuttuğunu hiç hatırlamış mıdır?