CARDIFF/GALLER- DPI (Democratic Progress Institute –Demokratik Gelişim Enstitüsü), bir süredir “Karşılaştırmalı Çalışma Ziyaretleri” adı altında bir program yürütüyor. Programın amacı, değişik toplumların çatışma çözümü ve barış süreçleri konusundaki tecrübelerini, yerinde inceleme ve doğrudan temas yoluyla Türkiye kamuoyuna tanıtmaktır. Bu faaliyeti farklı ve önemli kılan başlıca husus, TBMM’de grubu bulunan üç partiden (AKP, CHP ve BDP) milletvekillerinin, gazeteciler ve akademisyenlerle birlikte gezilere katılmalarıdır.

Temmuz 2011’de başlayan bu programın ilk etabı, İngiltere (Londra), Kuzey İrlanda (Belfast) ve İskoçya’yı (Edinburgh) kapsıyordu. İkinci olarak, Kasım 2011’de İrlanda Cumhuriyeti (Dublin) ziyaret edildi. Bu gezilerdeki izlenim ve değerlendirmelerimi bu köşede aktarmıştım. Gezilerdeki faaliyetler hakkında ayrıntılı bilgilere, yapılan görüşmelerin tutanakları dâhil, DPI’ın internet sitesinden ulaşılabilir (www.democraticprogress.org).

Birleşik Krallık programını tamamlamak üzere önceki gün Londra’ya geldik. Bu gezinin konusu, “Galler’de dil, kimlik ve kültürel haklar ile yetki devri” olarak belirlenmişti. Konuyla ilgili genel bilgileri Londra’daki DPI merkezinde, Galler’in tanınmış yazarı Ned Thomas’tan aldık. Dil haklarının tanınması ve geliştirilmesi için uluslararası düzeyde de önemli katkıları olan Thomas’tan, tarih ile kültür, edebiyat ile siyaset, hukuk ile hayat arasında paslaşmalarla akan renkli bir konuşma dinledik. Yetki devri tartışmalarının Galler açısından en önemli boyutunu dil haklarının oluşturduğu, Thomas’ın sunuşundan anlaşılıyordu.

Yetki devri süreci, üç bölgenin (K. İrlanda, İskoçya, Galler) her biri açısından değişik eksenlerde, farklı biçimlerde ve kapsamlarda gelişti ve öyle de ilerliyor. Dün geldiğimiz Cardiff’te, daha ilk temaslarımızda, Thomas’ın konuşmasından edindiğimiz Galler’de dil haklarının öncelikli ve ayrıcalıklı bir yerde durduğuna dair izlenimimiz doğrulandı.

Bunları dinlerken, aslında zihnim hâlâ önceki gezilerimizin odak noktası olan K. İrlanda barış süreciyle meşguldü. Nasıl olmasın ki? Silahları kalıcı ve kesin bir şekilde susturmak, Kürt sorununda hâlâ en hayati meselemiz ve bu yönde bir türlü istikrarlı bir süreç oluşturmayı beceremiyoruz. DPI çalışmalarının temel amacı da, çatışmalı toplumlardaki çözüm ve barış süreçlerinden çıkarılacak tecrübelerin Türkiye’ye yansımasına yardımcı olmaktır. Zaten yanıma aldığım okuma malzemesinin çoğu da, çatışma çözümü ve barış süreciyle ilgiliydi.

Galler, Birleşik Krallık’ta “yetki devri” diye adlandırılan çözüm sürecinin bir parçası olmakla birlikte; İrlanda sorununun izlediği seyrin çok dışında yer alıyor. En büyük farklılıklardan biri, şiddet konusunda ortaya çıkıyor. Galler’de hiçbir zaman şiddete başvurulmadı. Değişik partilerden temsilcilerin hepsi, Galler halkının son derece pasifist ve barışçıl olduğunu özellikle vurguladılar.

Tarih o kadar açık ki, bunu anlamak için özel bilgiye veya vurguya ihtiyaç bile yok aslında. Mesela Galce, İngiltere’yle birleşme anlaşmasının yapıldığı 16. yüzyıldan itibaren 20. yüzyılın ortalarına kadar, adeta unutulmaya ve yok olmaya terk edilmiş bir dildi. Galceyi kurtarma ve yeniden güçlendirme bilinci, 1960’ların başında yayılmaya başladı. 1962’de kurulan Dil Derneği, Gal dilinin tanınması ve kamusal hayatta kullanılması için bir mücadele başlattı. Mücadele boyunca, tipik sivil itaatsizlik eylemleri yapıldı; faturaları, Galce yazılmadıkları takdirde ödememek, İngilizce yazılmış levhaları yeşil boyalarla kapatmak gibi. Bu mücadelelerin de etkisiyle Galce yeniden canlanmaya başladı. Çok yönlü müzakere süreci sonuçta dil haklarının da tanınmasını sağladı. Müzakere, herkes için bir kazanma süreci oldu, olmaya devam ediyor.

Galler’de dil hakları ve yönetim yapısı alanındaki gelişmeleri ve mevcut durumu sonraki yazılarımda da anlatmaya çalışacağım. Şimdi yolculuklar boyunca okuduklarımdan, çatışma çözümü ve barış süreçlerine ilişkin altını çizdiğim bazı satırları aktarmak istiyorum. Dünyada Barış Süreçleri- Kürt Sorunu İçin İpuçları adlı kısa bir kitap var önümde;Vicenç Fisas tarafından yazılmış.

Fisas, 20. yüzyılda yaşanan silahlı çatışmaların büyük bir kısmının “müzakereler” yoluyla çözüldüğü bilgisinden hareketle, “müzakere kültürünün hâkim olduğu bir çağ”da yaşadığımızı belirtiyor.

Barış süreçlerinin zorluklarına Fisas da dikkat çekiyor: “Bir barış sürecini başlatmak ve geliştirmek gerçek bir macera, belirsizlikler, engeller ve olasılıklarla dolu zorlu bir yüzleşmedir.

Türkiye, bu yüzleşmeden bugüne kadar yüz akıyla çıkmayı başaramadı maalesef! Lakin şimdiye kadar biriken tecrübe de hiç az ve önemsiz değil. Bütün zorluklara ve engellere rağmen Türkiye bunu başaracak, başarmak zorunda...