“Erdoğan’ın hastalığı hakkında basın çok sessiz, belki Başbakan ile görüşen Joe Biden, bize onun nasıl olduğunu söyleyebilir. ABD’de olsa bu konunun çok üstüne giderlerdi. Türk basını oldukça saygılı”

 

ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Morton Isaac Abramowitz, Başbakan Erdoğan’ın hastalığıyla ilgili medyanın sessizliğini “saygı” olarak niteledi. Peki gerçek böyle mi sahiden? Zira aynı medyanın 9 yıl önce bir başka başbakanın, Bülent Ecevit’in hastalığında verdiği sınav, o kadar da parlak değildi.

 

Ecevit ilk kez 4 Mayıs 2002’de kaldırıldı hastaneye. Bu haberin duyulmasının hemen ardından medya hastanenin önünde kelimenin tam anlamıyla kamp kurdu. Hastalığı bağırsak iltihabı olarak duyuruldu hem kendisi, hem de doktorları tarafından. Ancak açıklama ile yetinilmedi. Hemen komplo teorileri üretildi karanlık koridorlarda. Gizli bir gerçek mi vardı saklanan? Başbakan çok daha hastaydı da kamuoyundan mı gizleniyordu? Bu soru işaretleri artarken farklı doktorlardan görüşler alınıyor, gazeteler Ecevit’in hastalığı ile sayfalarını dolduruyordu. Köşe yazarları başbakanın gidiş biletini kesmişti çoktan. Pek çok yazara göre Ecevit artık “ağzıyla kuş tutsa dahi sağlığı ile bağlantılı olarak hükümetin tekrar güven oluşturması mümkün değildi”.

 

Ankara kulislerinde de farklı senaryolar üretilmeye başlanmıştı bile. En öne çıkan iddiaya göre, Ecevit koltuğunu koalisyon ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’ye devredecek, kendisi TBMM Başkanı olacaktı. Bu spekülasyonlar, krizi üzerinden atamamış kırılgan ekonomiyi her geçen gün daha fazla hırpalıyor, dolar yükseliyor, borsa düşüyordu. Gözler Ecevit’ten gelecek haberdeydi.

 

“10 gün sonra işbaşı yapacak” denilmişti, olmadı. Önce doktorları evine geldi, ardından kendisi hastaneye gitti. Bu süreçte bir gerçek ortaya çıktı. Başbakan ilk hastane kontrolünden kısa bir süre sonra evinde düşmüş, 12 gün boyunca kırık kaburgasına rağmen hastaneye gidememişti. Herkes eleştirilerin hedefine Rahşan Ecevit’i ve onun “hırsını” koysa da dönemin başbakanı, hastaneye gitmeme nedenini “ekonomiye zarar verecek senaryolar üretilebileceğini düşündüm. Nitekim öyle oldu” diye açıklayacaktı. Yani bir başbakan sırf ülkesindeki tepkiden çekinip hastaneye gidememişti.

 

Ecevit’in korktuğu başına da geldi. Muhalefet hasta yatağındayken ona karşı çok daha şahinleşmişti. Erken seçim talepleri artık hastalığı üzerinden yükseliyordu. DYP, SP ve AK Parti “Başbakanlığı bırak” çağrısında bulunuyordu. Erdoğan “Türkiye hasta ve Başbakansız. Bir inat uğruna Türkiye başsız bırakılamaz” diyor, toplantıdaki AK Parti’li gençler hasta Ecevit’i yuhluyordu.

 

Sonrası malum. Yaklaşık 5 ay sonra Ecevit, Kasım 2002 seçimleri ile iktidarı kaybetti. Ama kamuoyuna pompalanan “çok hasta, her an felç geçirebilir, hayatını kaybedebilir” korkusuna rağmen 2006 yılına kadar yaşamını sürdürdü.

 

Peki Ecevit’in sağlığı üzerinden bu kadar fırtına kopmasına rağmen Erdoğan’ın hastalığı neden tartışılmadı? Evet, ülke 2002’deki kadar sert girdapların içinde değil. Ekonomik krizin boğduğu o yıllarda yaşamıyoruz. Burası gerçek. Ama ister istemez bir soru takılıyor akla: Son dakika haberlerinde birbiriyle yarışan onlarca haber kanalı neden Başbakan’ın resmi twitter hesabından dahi duyurulan ameliyatı ekranlarına aynı hızla yansıtmadı? Yoksa bu “saygı”nın asıl nedeni Abramowitz’in şu sözünde mi saklı?

 

“Türkiye’nin iç siyasetine ABD’den bakınca görülenler, Başbakan Erdoğan’ın iç siyaset sahnesinde gitgide artan tiranizmi, baskısı ve Türk medyasında tek seslilik.”

 

Belki de Erdoğan’ın gerçekleştirip Ecevit’in yapamadığı buydu. Kim bilir?