İnsanın bizim gibi bir ülkeye bakıp da “radikal” olmaması pek mümkün değil galiba. Herkesin bildiği sorunların “çözülmesi” yerine “idare edilmesi”nin devlet ve hükümetler katında yaygınlığı hemen her konuda “radikal” olmayı da meşrulaştırıyor bence.

Meşrulaştırıyor çünkü bu ülkeyi her daim yönetenler, sorunların çözümünden çok “idaresinde” uzman olmuşlar gibi, görünen bu. Yani karşılaştıklarında hep “yap idare!” diyerek sorunları aşmışlar, onları çözerek değil. Ama öte yandan “sorunlar”, sorunlar. Bir yere gitmiyorlar. Ve üstelik de neredeyse tüm toplum tarafından görülüyorlar.

O nedenle de devlet-toplum yapılanmasının bu halinin, toplumun hareketlerine yansımasa da düşünce altyapısında “radikalizme” yönelik bir sempatinin oluşmasına yol açtığını söylemek sanırım çok yanlış olmaz.

Bu ruh halini destekleyen sayısız örnek bulmak mümkün. Yalnızca son günlerde olanlara bir bakalım. Başbakan’ın “Dersim”le ilgili konuşması ve bir çeşit özür dilemesi konusuna.

Başbakan’ın bu adımının toplumun geçmişiyle hasaplaşmaya başlaması yönünde önemli bir adım olduğu açık. Ama bu ülkede “Dersim”de olan bitenleri bizim toplum olarak yeni öğrendiğimizi söylememiz mümkün mü? Hele hele “Dersim” bu ülkeyi yöneten siyasi elitlerin bilmediği bir konu olabilir mi?

Ya da alın bu son “şike” konusunu. Evet, bu konu toplum katında pek konuşulmamıştı. Bu yönde bir soruşturma bir kovuşturma gündeme pek gelmemişti. Ama diyebilir miyiz ki futbolu yönetenler, kulüpler ve devlet kurumları, şike olayından bihaberdiler? Şike konusunu savcının çalışmasıyla öğrendiler? Bu ülkenin tarihinde nice “şikelerin” olduğunu bu toplumun ve bu toplumu yönetenlerin bilmemesi mümkün mü?

Alın Emniyet’te olan bitenleri. İzmir’de bir karakolda bir kadının, üstelik de elleri bağlı dövülmesi, daha doğrusu bir çeşit işkenceye uğratılması konusunu. Hemen herkesin neredeyse doğuştan öğrendiği, vatandaşı koruması gereken polisin uygun bir durum oluştuğunda vahşileşebileceği bilgisi bu ülkeyi yönetenler için, yeni bir bilgi olabilir mi?

Ya “adalet”! Verdiği Festus Okey kararına ne demeli? Öyle ya da böyle bu ülkeye misafir olarak gelmiş bir kişinin karakolda gözaltındayken ölümüne yol açan polis memurunun neredeyse serbest bırakılmasına ne demeli? Ya da, verilen dört yıllık cezayı çok bulan ve cezanın daha düşük ve paraya çevrilebilir olması konusunda karara şerh düşen mahkeme başkanının tutumuna ne demeli? Bu ülkeyi yönetenlerin, adalet mekanizmasının bu ülkede adil çalışmadığını bilmemeleri mümkün olabilir mi?

Bütün bu altını çizdiğim son günlerin medyaya yansıyan olaylarının ortak bir yanı varsa o da böyle bir toplum-devlet yapılanmasıyla gidilebilecek yolun çok uzun bir yol olmayacağı. Sorunları bilen ama çözmeyen ya da çözme konusunda yeterli cesareti olmayan bir siyasi elitin sorunları bilen bir toplumu yönetmesinin sınırına gelmiş olduğumuz gerçeği.

O nedenle de bugünkü hükümetin önünde geniş sayılabilecek bir manevra alanı var. Ya bugüne kadar yapılanları tekrarlayarak sıradan bir siyaset hattı üzerinde yürüyecek ya da “radikal” davranıp Kürt sorunu gibi diğer sorunların üzerine cesaretle gidecek.

AKP iktidarının geleceği böyle “radikal” bir yoldan gidip gidemeyeceğine bağlıdır, parti içi çekişmeler ya da liderleri arasındaki çatlaklara değil.