Fransa’da seçimler yakın. 22 Nisan’da Fransız seçmenler sandık başı yapacak. İkinci tur da 6 Mayıs’ta. Başkanlık için merkez sağdaki Halk Hareketi Birliği (UMP) lideri Nicolas Sarkozy, Sosyalist Parti adayı François Hollande ve ırkçı-faşist parti Milliyetçi Cephe’nin adayı Marine Le Pen yarışacaklar. 

Sarkozy ilk turu rahat geçer ama ikinci turda ondan daha (biraz daha) sağda duran ırkçı-faşist Le Pen Müslüman nefretine, yabancı korkusuna savrulan Fransız seçmenleri kendine çekerse aradan Sosyalist Parti adayı sıyrılabilir.

Yani Sarkozy için seçim sonucu çantada keklik değil.

Deneyimli ama ilkesiz  (“kaşarlı” diye de okuyabilirsiniz) bir politikacı bu durumda ne yapar?

Tamam işte, Sarkozy de tam o dediğinizi yapıyor...

Irkçı parti yabancı düşmanlığını, islam karşıtlığını mı kışkırtıyor; Sarkozy ondan geri kalmamak için kolları (ve çeneyi) sıvıyor.

Afrika’daki ve Güneydoğu Asya’daki eski Fransız sömürgelerinden gelen göçmenler, tutucu Fransız taşrasını tedirgin mi ediyor; Sarkozy böylesi göçlerin yolunu tıkayacak yasal önlemleri sertleştiriyor ve daha da sertleştirmeye söz veriyor.

Seçim arifesinde Sarkozy için Fransa’da yaşayan Ermeni kökenli seçmenlerin oyları da önem taşıyor. Paris’in yanısıra Lyon, Marsilya gibi kentlerde sayıları hiç de az olmayan Ermeniler’in oylarını almak için ne yapılır?

Tamam işte, Sarkozy tam da onu yapıyor.

Hatırlayın: Fransız Parlamentosu 29 Ocak 2001’de bir yasa kabul etti. Yasanın can damarı tek cümleydi: "Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır".

O günlerde soykırımı kabul etmeyenlere hapis cezası öngören bir yasa teklifi daha geldi. Ancak Fransız Senatosu’nda bu öneri kabul edilmedi. 

Engelleyen kimdi?

İyi bildiniz: Nicolas Sarkozy...

Ama şimdi seçim var. Ermeni oylarını sağlama bağlamak gerek. Sarkozy’nin partisi UMP bir kaç hafta önce bir yasa önerisini parlamentoya getirdi. Kısa bir yasa önerisi bu: “"Fransız yasaları tarafından tanınan soykırımların inkâr edenler bir yıl hapse ve 45 bin avro para cezasına çarptırılır" deniyor.

Yani kim ki Fransa’da kalkar “1915’de Türkiye’de Ermeniler’e soykırım uygulanmıştır” der, bir yıl içeri girer, ayrıca 45 bin Euro gibi hiç de az olmayan bir para cezası öder.

Demokrasinin beşiği, fikir özgürlüğünün anayurdu, Voltaire’nin ülkesi olmakla öğünen Fransa’nın düştüğü hale bakın siz. Parlamentosuna tarih yaptırıyor ve parlamentonun yaptığı tarihe itiraz edeni içeri tıkıyor, yetmiyor 45 bin Euro’sunu da alıyor. 

Bunun adı da özgürlük, demokrasi falan filan oluyor.

Yani Fransa’yı Fransa yapan ilkeler, fikirler pespaye bir milliyetçiliğe, hicap verici bir siyasal çıkar hesabına kurban ediliyor.

*    *    *

Sırasıdır. 

Hatırlatmanın ve hatırlatmanın tam da sırasıdır.

2009 Ocak’ının sonuydu. Fransız Parlamentosu yukarıda anılan "Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır" diyen yasayı çıkarmış; aynı yılın Mart ayı ortalarında da “Soykırımı reddeden hapise girer” yasası çıkarmaya hazırlanıyordu. 

Türkiye’de yer gök Fransız düşmanlığı ile çalkalanıyor; Fransız malları sokaklarda yerlere dökülüp çiğneniyor; milliyetçi TRT radyolarında Fransız şansonları çalınmasını resmen yasaklanıyor; her iki ülkede de milliyetçilik şaha kalkmış, ırkçılığa, bir halka düşman olmaya doğru dörtnal gidiyor; televizyon programları konuk üstüne konuk çağırıyor milliyetçi dalgayı iyiden iyiye köpürtüyorlardı.

Tam da o sıcak, farklı ses çıkarmanın ancak mangal gibi bir yürekle mümkün olduğu günlerde bir adam TV ekranlarında boy gösterdi.

Yakışıklıydı. Türkçeyi değme edebiyatçıyı kıskandıracak bir incelikle kullanıyordu. Çakmak çakmak gözleriyle bağırmadan gürledi: 

“Fransa parlamentosunda alınan karar düşünce özgürlüğüne vurulan bir prangadır” diye başladı söze. Sonra ağzının kıyısına yerleştirdiği ve ona çok yakışan acılı bir gülücükle devam etti:

- Paris’e gideceğim. Orada, Concorde Meydanı’nda bir taşın üstüne çıkacağım ve haykıracağım: 1915’de Ermeniler’e soykırım yapılmamıştır! O taşın üstünden ineceğim, Ankara’ya gelecek ve Güven Park’ta bir taşın üstüne çıkacağım ve haykıracağım: 1915’de Ermeniler’e soykırım yapılmıştır! Fransa bir kolumdan Türkiye öteki kolumdan tutup beni hapse sürüklemek  isteyecek. Ama ben düşünce özgürlüğünü savunmaktan bir an bile geri kalmayacağım. Bu benim bir aydın olarak, bir insan olarak namusumdur, ödevimdir, sorumluluğumdur... 

Yıl 2001’di.

Yıl 2011. Hrant Dink hâlâ ve yine yedi iklim dört bucakta, Fransız’ına da, Türk’üne de ders vermeyi sürdürüyor.  İnsan olma, aydın olma dersi bu.

Bir de Hrant Dink aynasında ”ölümsüzlük” dersi...