“Devletlerin mafyalaşması”, “Mafyaların devletleri ele geçirmeleri” insan hakları, özgürlükleri, demokrasinin işleyememesi gibi yaşamsal konularda ürkütücü sonuçlar doğurmakta.

Bu gerçeklik günümüzde insanlığın en önemli, en yakıcı sorunu durumunda. Dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu, yönetimlerinde, belli ağırlığı olan çeteler tarafından yönetilmekte.

Ulus devletler, belli çıkar gruplarının elinde, kedilerin kuyruklarıyla oynamaları gibi yapay gündemler oluşturularak yönetilmekteler. Kendi halklarının tepelerine konan çeteler, inanç sistemlerinin, devletin kutsallığı örtüleriyle süslenen yapay, sanal dünyalar içinde süründürülerek, ayakları üzerine kaldırılmadan, acımasızca yönetilmekteler.

Suudi Arabistan Krallığı’nda babadan oğula geçen Suud Ailesi, Suriye Arap Cumhuriyeti’nde, babadan oğula geçen Esad Ailesi, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, babadan oğula geçen Kim Jong-un ailesi, İran İslam Cumhuriyeti din soslu Mollalar tarafından, Mısır Arap Cumhuriyeti, topraklarının % 82’si askerlerin elinde olan askeri diktatörlüklerle özgürlüklerden yoksun biçimde yönetilmekte. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Suudi Arabistan Krallığı’nda, din, Suriye Arap Cumhuriyeti’nde din-devlet, adı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, kendisi yeryüzünün en baskıcı diktatörlüğünde, Mısır Arap Cumhuriyeti’nde askerlerin süngüleri altında yönetilmekteler, Bu ülkeler, Dünya’nın insan hak ve özgürlükleri yönünden en yoksun ülkeleri.

Bu ülkelerin ortak özellikleri, devletlerinin belli güçlerin eline geçtiği, ekonomik, siyasal sistemlerinin mafyalaştığı bir kısır döngü içine girmiş olmaları.

Türkiye Cumhuriyeti, din, devlet egemenliğinde yönetilecek bir baskı yönetimine doğru hızla sürüklenmekte.

128 milyar doların nereye gittiğini eveleye geveleye açıklayamadıkları bir süreçte, Sedat Peker gündemin ilk sıralarında yer aldı. Başka bir şey konuşulmaz oldu.

Tüyü bitmemiş yetimin hakkı gözetilmeksizin, yatırımlar, kapalı kapılar arkasında "İhalesiz" olarak yandaş yapımcılara dağıtılarak ülke, babalarının çiftliği gibi yönetilmeye çalışılmakta.

Sedat Peker’in açıklamaları, devlet, mafya, siyaset ilişkilerinin iç içe geçtiğini göstermekte. Kirli ilişkiler tüm Dünya ülkelerinin gözleri önüne serilip döküldü. Bu durum yalnızca bugünün sorunu değil. Bu nedenle ülke bir türlü gelir dağılımı eşitsizliğini azaltma, demokratik bir yönetim oluşturma, hukukun üstünlüğünü yaşama geçirme gibi alanlarda adımlar atamamakta.

Mafya yapıları yeni mafyaları, demokratik yapılar yeni demokratik açılımları üretirler. Demokratik yapılanmalarda mafyalaşmış yönetimlere geçiş sağlanabilir, ancak mafyalaşmış yapılardan insan hakların saygılı yönetimlere geçiş kolay olmamakta.

Bu döngüde ülkede demokratik bir anayasayla demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının, insan hak ve özgürlüklerinin yaşama geçmesi olanaksız.

Son günlerde, ortaya dökülen ülkedeki çürümüşlüğü, işin özüne inerek gerçek suçluları, gerçek suç odaklarını ortaya çıkaran bir işlem yapılamayacağı açık gibi durmakta. Kim kiminle ilgili soruşturma yürütecek, kim kimi yargılayabilecek, kim kimleri suçlayabilecek belli değil, Her taraf Osmanlı Bankası. Birilerini selin önüne atarak, arkadaki gerçek güçleri aklayıp çıkarlar. Susurluk’ta, başka yüzlerce kıyımda, karanlık işlerde hep böyle oldu. Bataklığı kurutamadan sinek avlama geleneği sürdürülecek.

Türkiye Cumhuriyet bu sorunla yüzleşemeden hukuk devleti olamaz, demokrasisini kuramaz.

Bu kısır döngünün sürdürülmesi, halkın bilinçsizliği, kişisel çıkarları peşinden koşması, geniş halk yığınlarının ülke sorunlarıyla ayakları yere basacak düzeyde ilgilenerek çözümler üretememesi gibi etkenler yürümektedir. Geniş halk yığınları çetelere, mafyalara, bunlarla ilişki içinde olan yönetimlere karşı duramadığı sürece ülkelerin, insanlığın geleceği karanlıklardan kurtulamaz.