Doğa siyaset yapmaz; ama birçok eylemiyle görünmezi görünür kılar. 2011’de Van Depremi’nin kırdığı fay, 1999’da Kocaeli Depremi’nin kırdığı faydan farklıydı. Doğada o faylar farklı olabilir; oysa siyasette kırılan fay 1999’dakinin aynısıydı. Siyasal faya baktığımızda görülen, 1999’dan 2011’e kayda değer hiçbir değişikliğin olmadığıdır. Van depremi AKP iktidarının nasıl da eski rejimin zihniyetini devralmış olduğunu hepimize bir kez daha gösterdi.

Bunca yıl bu ülkeyi yöneten AKP, 1999 depreminden kısa bir süre sonra iktidar olmuştu. Bütün bir toplum olarak en hassas olduğumuz konuydu deprem. Hepimiz, deprem olgusuna ilişkin bilinçlenmeye çalışıyorduk. Bütün bir devlet aygıtının, gelmekte olan depremi gözeten bir yerden tekrar örgütlenmesi gerektiğine dair bir bilinç uyanmıştı. Böyle bir dönemde iktidara geldi AKP. AKP’nin iktidara geldiği Türkiye, öncesine göre deprem bilinci artmış bir Türkiye idi.

Yeni bir zihniyeti temsil ediyorlardı. Halktan kopuk olduğunu söyledikleri eski rejimin devleti yerine halka yakın yeni bir rejim kuruyorlardı. Seçkinci eski rejimin yapamadığını yapıp, devleti halka yakınlaştıracaklardı. Sözlerini tutup tutmadıklarını anlamak için artık elimizde önemli bir ölçüm aleti var: Deprem.

Bir devletin, toplumuyla girdiği ilişkinin niteliği rutin dönemlerde çok belli olmayabilir. Sosyal bilimlerde devrimlerin, ayaklanmaların v.s. önemi tam da burada yatar. Siyasetin rutin dışına çıktığı bu anlar, fay hatlarının kırıldığı anlardır. Toplumda var olan ama daha önce görünmeyen faylar, işte bu anlarda görünür olurlar. Dolayısıyla devrimleri çalışmak, sadece devrim anına dair değil, o devrimin yaşandığı toplumlardaki devlet-toplum ilişkilerinin niteliğine dair de çok önemli öngörüler sağlar.

Depremin kırdığı faya bir de bu açıdan bakmayı öneriyorum. AKP’nin kendi iktidarına ilişkin iddialarını depreme bakarak sınayabiliriz. Bir hükümetin kendi toplumuyla nasıl bir ilişki biçimi geliştirdiğini, nasıl bir örgütlenme modeline ve yönetim zihniyetine sahip olduğunu, mağdurlarla nasıl bir ilişki kurduğunu rutin zamanlarda çok berrak bir biçimde göremeyebiliriz. Bu zamanlarda retorik, demagoji, siyasetin bilinen hileleri, medya hakimiyeti v.s. gerçek ilişkileri (“fayları”) gizlemeyi başarırlar. Fay kırıldığında bunların hiçbir hükmü kalmaz!

Van depremine bu açıdan bakıldığında görünen şudur: Van’da kırılan fay, aslında AKP’nin fay hattıydı. Hepimiz gördük ki, on yıllık AKP iktidarı devlet-toplum ilişkisinde en ufak bir değişikliğe yol açmamış. Van gibi depremselliği yüksek olan bir yerde hiçbir binanın iyileştirilmesinin yapılmadığını gördük. Başka şeyler de gördük: Deprem sonrasında bütün Türkiye’nin seferber olduğu yardımların dağıtılmasında AKP, çok yakından tanıdığımız tipik bir devlet refleksi izledi ve sivil toplumu dışladı. En başta da mağdurların doğrudan temsilcisi olan belediyeyi dışladı. Toplum güvenilmezdi; her şeyin iyisini devlet (valilik) bilirdi. Hatırladık: 1999 depremini de bu kafayla karşılamıştık.

Zaman gazetesi valiyi protesto eden deprem mağdurlarını “provokatörler” olarak nitelerken yine hafızamız tazelendi: 1999 depreminde de mağdurlar valiyi protesto ettiğinde o dönemin “büyük basını” aynı sözcüğü kullanmıştı. Niteleme aynıydı, sadece nitelemeyi yapan gazeteler farklıydı. Muktedir koltuğuna kim yerleşiyorsa, sözcüğün kullanım hakkı da ona geçiyordu anlaşılan. (Sanırım mağdurlarla ilişkide bir değişikliği tespit etmeliyiz: 1999’da mağdurların üzerine biber gazı sıkılmamıştı. AKP iktidarı bunu da yaptı). Bitmedi: Çadırları yine zamanında götüremedik. Ama hükümet yetkilileri yine o eski ve bilindik yüzleriyle bize “her şeyin kontrol altında olduğunu” söyledi. Sonra gördük ki hala ulaşılamayan köyler vardı; yollanan çadırlar yine kimseye yetmemişti, üstelik çadırların büyük bölümü yazlıktı. O yazlık çadırlarda 6 yaşında bir bebek soğuk nedeniyle geçtiğimiz gün hayatını kaybetti.

Başlangıçta dış yardımları reddettik. Yine hatırlamıştık: Biz bu saçmalığı 1999’da da yapmıştık. Bakan’dan öğrendik ki, meğerse “kapasitemizi test ediyormuşuz”. Gördük ki, enkaz altındakilerin değeri, devletin kapasitesini ortaya çıkartmaktan ibaretmiş. Başka bir bakan deprem sonrasında “Van ve Erciş’in en güvenilir yerler olduğunu, vatandaşların rahatlıkla evlerine dönebileceğini söyledi”. Sonra ikinci deprem geldi. Bırakın hasarı engellemeyi, hasarı tespit dahi edemeyen bir yapılanmayla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha gördük. Bakanın dönebilirsiniz dediği evler, oteller mezar oldu. Sadece-bakanlarının-sözünü-dinlediği- için-ölen-yurttaşlar-ülkesi olduğumuzu bir kez daha hatırladık. 1986’da da televizyona çıkıp hepimizin önünde çayda radyasyon olmadığını “kanıtlamak” üzere çay içen bakandan bugüne bir şey değişmemişti. Hatırladık!

Ve maalesef bütün bunlar, deprem bilincinin artmış olduğu ve 1999’a göre çok daha hazırlıklı olması beklenen bir ülkeyi yöneten hükümetin döneminde oldu. 1999’dan 2011’e bu ülkeyi yönetenlerin zihniyetinde hiçbir değişiklik olmamıştı. Van’da kaybettiğimiz onca candan sonra en çok hatırladığımız, işte bu yakıcı hakikatti.