Yarın 29 Ekim. Cumhuriyet Bayramının kutlanacağı önemli bir gün. Ülkede yaşayan büyük çoğunluğun severek ve coşkuyla kutladığı bir gün olduğundan kuşku yok. Cumhuriyet niye sevilir? Kavram olarak nedir Cumhuriyet ? Hani denir ya; Cumhuriyet ve demokrasiyi çok seviyoruz. Her iki kavram aynı şey değilse, aralarındaki fark nedir? Biri olmazsa diğerinin varlığının toplumda bir kıymeti var mıdır? Bu yazımızda bu kavramlar ve yaşadığımız coğrafyadaki yansımaları üzerinde duracağız.

Siyaset bilimine göre Cumhuriyet, ulusun egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi olarak tanımlanmaktadır. Cumhuriyeti, siyasi gücün kaynağında hanedan ve monarşinin değil, halkın rızasının olması gerektiğini söyleyen ilke olarak da ifade edebiliriz. Kısacası bir ülkenin cumhuriyetle yönetildiğini anlamanın yolu, o ülkede yöneticilerin belirli sürelerle yapılan seçimlerle belirlendiğini bilmek yeterlidir.

Cumhuriyet bir toplumun iyi yönetilmesi için önemli bir adım olmakla beraber eğer demokrasi ile taçlandırılmazsa yeterli değildir. Dikkat edilirse dünyada İslam cumhuriyetinden liberal- demokrat ve sosyal demokrat hatta sosyalist cumhuriyete kadar çok çeşitli cumhuriyetlerin olduğu görülmektedir. Örneğin, dünyada İran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi İslam-i şeriat hükümlerine göre yönetilen cumhuriyetler olduğu gibi, İsveç, Norveç, Danimarka, Rusya gibi burjuva- kapitalist ilkelere göre yönetilen cumhuriyetlere ve hatta gerçek manada sosyalist olmasa bile ad olarak Çin Halk Cumhuriyeti gibi, Kuzey Kore gibi sosyalist cumhuriyetlere rastlamaktayız.

Cumhuriyet demokrasi ile yönetilmiyorsa o ülkede özgürlüklerden, yurttaşların eşit vatandaşlığından, devlet yöneticilerinin adil oluşundan, yani adaletten bahsedemeyiz. Demokrasinin en önemli özelliği, yönetilenlerin yönetime katılımları ve tüm insan haklarının tanımlanması, kanun önünde eşitlik ve siyasi eşitlik ilkelerinin kabulü, özerk birey kavramıyla birlikte gönüllülük temelinde örgütlenmelerin öne çıkmasıdır. Zira demokratik rejim, devlet aygıtının ve bir bütün olarak tüm yöneticilerin hangi hallerde güç kullanacağını ve gücün sınırlarının ne olacağını açıkça belirlemeyi amaçlar. Demokrasilerde askeri / sivil bürokrasi, seçilmiş siyasiler tarafından belirlenmiş politikaları uygulamakla sorumludur. Seçimler, seçilmişleri denetim altında tutmanın temel aracıdır. Ancak demokrasi sadece seçimlerden ibaret değildir. Seçilmiş otoriteler bütün eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranmakla yükümlüdür. Bağımsız yargı, yurttaş girişimleri, sivil toplum kuruluşları ve tüm kitle iletişim araçları (medya) şeffaflığın sağlanmasında hayati rol oynar.

Demokrasi, toplumlara damgasını vuran çatışma ve farklılıkları, iktidar ilişkilerini ortadan kaldırma iddiasında değildir. Sadece bu farklılık ve çatışmalarla bir arada yaşamaya, bunları belli kurallara tabi tutarak, düzenlemeye gayret gösterir... Demokratik rejim, hem temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunabilmesine olanak sağlar, hem sosyo-ekonomik, kültürel ya da etnik ayrımlara dayalı eşitsiz ilişkileri görünür kılarak onların düzeltilmesi yönünde adımlar atılmasının önünü açar. Ayrıca yöneticilere değişen derecelerde hesap sorabilmeyi de mümkün kılar. Demokrasinin kuralları ile yönetilen toplumlardan bahsetmek demek din, dil, ırk, cinsiyet, statü ya da düşünce farklılıklarıyla kıt kaynakların eşitsiz dağılımlarından kaynaklanan sorunların varlığını kabul etmek ve bunların en adil şekilde çözümü için mücadele etmek demektir. Demokrasi, bizzat söz konusu sorunlarla bir arada yaşamanın, onları yönetilebilir ve katlanabilir hale getirmenin en önemli yollarından biridir. Bu anlamda demokrasilerin düzeyi ya da kalitesi hakkında çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Bu değerlendirmeler, çokça tartışılsalar da, herhangi bir demokratik rejimin nasıl algılandığı konusunda fikir verirler. En basit anlatımıyla demokrasiler, bireylerin ve hak ve özgürlüklerini devlet aygıtına karşı koruyabildikleri, kamusal kararlara olabildiğince katılım sağlayabildikleri ve kamu gücünü kullananlardan hesap sorabildikleri ölçüde ''yüksek kaliteli'', bunları yapamadıkları ölçüde de ''düşük kaliteli'' demokrasi olarak nitelendirilebilirler.

Bu temel bilgiler çerçevesinde, ülkemizin demokrasi ile yönetildiğini gönül rahatlığı ile söyleyebilir miyiz? Ülkenin adı cumhuriyet olabilir ancak gerçek anlamda bugün demokrasi ile yöneltildiğimizi söylemek oldukça zor. Çünkü, mevcut iktidar bloğu, İslamcı- otoriter yeni bir devlet ve ulus inşası projesine giriştiği günden bu yana daha önceden lafzi anlamda da olsa var olan çağdaş cumhuriyet ve demokrasi fikri ciddi olarak erozyona uğradı. Ülke o hale geldi ki, bazı illerde cumhuriyet yürüyüşleri yasaklanmış durumdadır. (Nevşehir valiliğinin cumhuriyet yürüyüşünü yasakladığını gazetelerden okudum.)

Türkiye'de adı kağıt üzerinde de olsa demokratik, hukuk, sosyal devlet tanımı, şaibeli bir referandum ile rafa kaldırılmış olup, eski, Osmanlıdan kalan hanedan anlayışı memleketin üzerine yeniden karabulut gibi çökmüş durumdadır. Bugün Saray'ın çıkarını toplumun tümünün çıkarı üzerinde gören, siyaset bilimine göre adının bile tanımlanması mümkün olmayan, tek adam rejimi ile yönetilmekteyiz. Yasama-yürütme, yani siyaset kurumu, yargı, güvenlik toplumda en güvenilmeyen kurumlar haline gelmiştir.

Eğer bir ülkede başı derde giren bir insan hakkını arayacağı bir kuruma güveni kalmamışsa, böyle bir kurum bulmakta zorlanıyorsa, o ülkede demokrasiden, adaletten, hak aramadan, hesap sormaktan söz edemeyiz.

Her gün ortalama üç kadın eşleri, sevgilileri tarafından öldürülüyor ve çoğu zaman da zanlılara iyi hal uygulanıyor. Şiddeti öven, erkek egemen yaşam tarzı adeta korunuyor. İşkencede öldürülen muhaliflerin failleri olan devlet görevlileri yargı tarafından abartısız olarak belirtmeliyiz ki, aklanıyor veya çok az ceza veriliyor. (Merak edenler veya inanmayanlar için, Sıfır Tolerans- Polisin Eline Düşünce . İsmail Saymaz, İletişim Yayınları.) Bu ne demektir ? 'Siz muhalifleri işkence dahil her türlü yöntemi kullanarak susturun, biz devlet olarak arkanızdayız'. Yine her gün ortalama üç işçi 'iş kazaları' adı altında ölüyor ve onca ölümlere rağmen işverenlere yeterli yaptırım söz konusu değil.

İşsizlik ve pahalılık almış başını gidiyor. Üniversite mezunu onbinlerce genç işsiz önemli bir toplumsal sorun. Genel işsizlik oranı % 13,9, genç işsizlik oranı ise %27,1. Her iş arayan dört gençten biri işsiz. Öyle ya, 'her üniversiteyi bitiren iş bulacak diye bir kural yok'!

Ülkenin en önemli sorunu Kürt sorunu. Kürtlerin yaşadığı şehirlerde seçilmiş belediye başkanları sudan bahanelerle görevden alınıyor, yerlerine kayyumlar atanıyor. Durumu protesto eden ve 'irademize dokunamazsınız' diyen milletvekilleri dahil halka en ağır saldırılar devam ediyor...Sözüm ona tek adam rejimine muhalifim diyenler de bütün bu hukuksuzluklara sessiz kalmayı siyaset sanıyor.

Eğitim dibe vurmuş durumda. Dünyada ilk yüzü bırakın ilk beş yüze giren bile üniversitemiz yok. Toplumda hiç karşılığı olmadığı halde sadece son bir yılda 798 adet yeni İmam Hatip Lisesi açıldığını yazıyor gazeteler. İlkokuldan sonra çocuklar İmam Hatiplere gönderilmeye zorlanıyor. Evvelden beri belli bir kapasitesi olan kaliteli Anadolu Liseleri, 'proje okulları kuruyoruz' adı altında içleri boşaltılarak cazibe okul olmaktan çıkartıldı. Sayısı oldukça azalan iyi okullara da giriş son derece zorlaştırılarak öğrenciler, adrese dayalı sistem adıyla İmam Hatiplere çevirdikleri okullara yönlendirildiler. Amaç sorgulamayan, düşünmeyen, itaat eden toplum yaratmak... İl milli eğitim müdürlüklerinin müftülüklerle işbirliği yaparak okullara ara tatiller için umre programı gönderdiğini gazetelerden okuyoruz. Dinci vakıflar MEB'in gözetiminde okulları kuşatmaya devam ediyor. İslamcı yazarlar toplum kendi şeriat kurallarına uygun yaşayabilir diye fetva veriyor. Kısacası iktidar, kamusal yaşamı dine göre düzenlemek için her yolu mubah görüyor...

Amacım ülkenin her sorununu bir yazıda anlatmak değil. Bu mümkün olmadığı gibi, özetlenmesi bile imkansız. Elbette her ülkenin bir dizi toplumsal sorunu var. Ancak demokrasi ile yönetilen bir ülkede sorunlar demokratik yol ve kanallar aracığıyla çözümlenmeye çalışılması o ülkede kaliteli demokrasinin varlığı ile mümkündür.

Sonuç olarak ülkenin yöneticilerinin belirlenmesi belli aralıklarla yapılan seçimlerle olması, o ülkenin adının cumhuriyet olduğunu kanıtlıyorsa, tüm sorunların çözümü için gerek tek tek birey olarak ve gerekse sivil toplum kuruluşları ve diğer tüm demokratik örgütlenmeler aracılığı ile toplumun tümünün katılabildiği ve yöneticilerden gerektiğinde hesap sorabilme yollarının açık olduğu yönetimin varlığı da o ülkede tüm kural ve kurumlarıyla demokrasinin olduğunu kanıtlar.

*****

Dünyada cumhuriyetle yönetilen fakat demokratik olmayan ülkeler