Geçtiğimiz günlerde Muğla'nın Seydikemer İlçesi'nde "Peşmerge kıyafeti", "gerilla kıyafeti" giyip sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı iddiasıyla Kürt bir yurttaş, saldırıya uğradı, dövüldü, Atatürk büstü öptürüldükten sonra linç edilmek istendi.



Yine geçtiğimiz aylarda 6 Kürt genci "Gerilla kıyafetleriyle karakol basacakken yakalandılar" diye haber olmuştu. Üzerlerinde aynı bu "gerilla kıyafetleri" olduğu iddia edilen gençler ağır dayak ve işkenceler sonrası gözaltına alınmış, ardından düğüne gittikleri anlaşılınca serbest bırakılmışlardı.

Google'da "PKK, İstanbul'da karakol basacaktı", "6 PKK'lı karakola girmeden yakalandı" diye birer arama yaparsanız durumun vehametini anlarsınız.

Medyanın cahilliğine mi gülelim, düğüne giden gençleri terörist diye tarumar eden polisin marifetine mi ağlayalım?



HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın da benzer kıyafetlerle çekilmiş çok sayıda fotoğrafı bulunuyor ve Ak Parti yanlısı medya Demirtaş haberlerinde özellikle bu fotoğrafları kullanıyor.

Verilmek istenen mesaj şu: "Sizin o çok sevdiğiniz Demirtaş var ya, o aslında bir terörist, alın bakın işte bunlar da kanıtları".



Oysa bu kıyafetler gerilla ve peşmerge kıyafetleri değil. Kürt halkının erkeklerinin milli-yöresel kıyafetleri. Kürtçe "şal û şepik" (Şaluşepik) deniyor, orjinali koyunun sırt yününden ince iplikle dokunmuş olan şalvar ve cepkenden oluşuyor. Farklı yörelerde değişik kumaşlar ve değişik renklerde ve tonlarda olanlarına rastlanıyor. Hakkari'de mavi oluyor, kimi yerlerde gri, bazı yerlerde yeşil. Yelekli ve yeleksiz olmak üzere de değişebiliyor. Erkekler özel günlerde ve düğünlerde bunları giyerken, kimi köylerde hala sadece bunlar giyiliyor.

Gerek Peşmerge, gerek PKK gerillaları da bu geleneksel Kürt kıyafetlerini daha çağdaş, ucuz ve kullanışlı kumaşlarla kendilerine göre uyarlayarak kullanıyorlar. O nedenle halkın üzerindeki yöresel kıyafetle gerilla ve peşmergenin kıyafetleri doğal olarak benzerlikler taşıyor. Belki de bizim Koreli turistleri Çinli diye döven “hassas vatandaşlarımız”ın bu kıyafetleri giyen herkesi terörist ilan etmesine de şaşmamak gerek.

Ancak geçmişte “Kürt halkının asıl temsilcisi biziz, Kürtlerden en çok oyu biz alıyoruz” diyen Ak Partililerin bu Kürt düşmanı tutumuna ne demeli? Selahattin Demirtaş’ın geleneksel Şaluşepik’li fotoğraflarına hakaret yağdıran Ak Partililer ve yandaş medyaları Kürt illerine gitseler kendi partililerinin de bu kıyafetleri sıklıkla giydiklerini görecekler. Özellikle düğünlerde, her halk gibi Kürt halkı da yöresel kıyafetlerini giymeyi, yöresel türkü ve oyunlarıyla coşmayı tercih eder.

Kürt düşmanlığında Kobani'yle birlikte sınırları aşan, artık dindar Kürtlerin oylarını bile HDP’ye kaptıran Ak Partililer biraz araştırsalar kendi bakanları Diyarbakırlı Mehdi Eker’in de Şaluşepik’li kıyafetiyle halay çekerken çekilmiş fotoğraflarına rastlayabilirler. Ya da birçok korucunun, aşiret reisinin ve yaşlı Kürtlerin bu geleneksel Kürt giysisi Şaluşepik’i giydiğini görebilirler.



Hadi bunları geçtik, Recep Tayyip Erdoğan’ın Mesud Barzani ve Şivan Perwer ile verdiği pozları da mı unuttunuz? Sizin mantığınızla bakılsa Erdoğan’ı teröristlere yardım ve yataklıktan içeri atmak lazım herhalde.



“Kürtlerle 1000 yıldır iç içeyiz, kardeşiz” falan diyoruz ama hepsi yalan. Kürdün aşk türküsünü terörü övüyor diye yasaklarız, yöresel kıyafetini giymiş bir Kürt görsek linç ederiz, Kürtçe bir slogan duysak tüylerimiz diken diken olur.

“YAŞASIN TERÖRİZM”

Yeri gelmişken bir arkadaşımın beni hayrete düşüren ve beynimde milyarlarca kıvılcım çakmasına neden olan bir tanıklığını aktarmadan edemeyeceğim. Hani Gezi Direnişi zamanında Ak Parti iktidarının baskı ve şiddeti tüm kesimleri çileden çıkarıp, farklı kutuplardaki insanları sokaklarda birleştirmişti ya, önceden Kürtlere, solculara mesafeli yaklaşan çok sayıda "modern laik Türk" artık empati yapmaya başlamış, “bu devlet elinde Türk bayraklarıyla sokağa çıkan, şiddetten uzak duran bize bunları yapıyorsa acaba Kürtlere şimdiye kadar neler yapmıştır” diye sormaya başlamıştı ya.

İşte o Gezi Direnişi’nin sürdüğü günlerden birinde Lice’de devlet şiddeti artınca Kadıköy’de bir eylem düzenlenir. Herkes acaba Gezi Direnişi boyunca bolca görülen Türk bayrakları, Atatürk posterleri burada da görülecek mi diye merak içindedir. Yürüyüşte Türkçe ve Kürtçe sloganlar birlikte atılır, “Diren Lice, Taksim seninle” mesajı verilir. Elinde Mustafa Kemalli Türk bayraklarıyla yürüyüşe katılanlar da vardır ve sloganlara da katılırlar.

Yürüyüş sırasında elinde Mustafa Kemalli Türk bayraklı bir teyze, “Biji Bratiya Gelan” sloganlarını duyunca, “bu ne demek oğlum” diye sorar ürkek bir yüz ifadesiyle gençlere.

Gençler bunun “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganının Kürtçesi olduğunu söyleyince kadın rahatlar, gülümser, nasıl söylendiğini öğrenip o da atmaya başlar.

“Ben bunlarda yaşasın terörizm dendiğini sanıyordum” der gülerek.

İnanıyorum ki halkımızın çoğu da bu teyze gibi düşünüyor. Yöresel Kürt giysilerini “terörist kıyafeti” olarak gördüğü gibi Kürtçe sloganlarda da “yaşasın terörizm” falan dendiğini sanıyor.

Oysa eylemlerde en çok atılan Kürtçe sloganların anlamları şöyle:

“Jin Jiyan Azadi” sloganı “Kadın Yaşam Özgürlük” demek mesela. Ne kadar korkunç değil mi? Duyunca hemen tüymeli…

“Biji Yek Gulan”ın “Yaşasın Bir Mayıs” demek olduğunu biliyorsunuzdur umarım.

Biz 90’larda üniversitedeyken çok tehlikeli bir slogan çok atılırdı mesela, “Bijî Azadî Bimre Koletî”. Ne demek biliyor musunuz? “Yaşasın Özgürlük Kahrolsun Kölelik”. Gerçekten çok tehlikeli, ne de olsa Kürtçe.

Bir de “Biji Aşiti” var ki sormayın gitsin, her tarafından terörizm akıyor. “Yaşasın Barış” demek oluyor kendisi.

Geçmişte toplatılan Kürtçe kasetlerde, yasaklanan Kürtçe şarkılarda tamamen aşk temalı eserler olduğunu söylememe bile gerek yok sanırım. Ama aslında doğru, aşktan daha tehlikeli ve yasak ne olabilir ki?