CHP'nin son dönemde üst üste gelen ve birbiriyle çelişen açıklamaları şaşırtıcı mı gerçekten?
Mahmut Övür pazar günkü yazısında konuyu gayet iyi irdelemiş, çelişkileri teker teker saptamış, ortaya koyuyor: Kılıçdaroğlu'nun önce Menderes'in kabrine gitmesi, ardından Balyoz konusunda iler tutar yanı olmayan açıklamalarda bulunması... Derken zaten siyasal bir sorun olan Haluk Koç'un Oslo'yla ilgili çıkışı... Durumu yumuşatmak için objektif gibi görünen bazı "Yeni CHP" tutkunlarının bazı gazetelerdeki girişimlerine rağmen mızrak çuvala sığmıyor: CHP kendi kendisiyle ağır bir çelişki içinde.
Bu bir gerçek. Ama işin beni ilgilendiren kısmı doğrudan CHP değil. O partinin de içinde olduğu bir zihniyetin Türkiye'de meydana gelen değişimi, dönüşümü görememesi, algılayamaması.

***


Bu o kadar bariz ki, Kılıçdaroğlu bile, Menderes'e ziyarette bulunduktan sonra "ezber bozuyoruz" diyor. Doğrusu çok şaşırtıcı. Kimin ezberini bozuyor Kılıçdaroğlu, herhalde DP'lilerin değil. Herhalde AK Partililerin değil. Herhalde bugüne kadar CHP'nin bu darbelerle ilişkisini deşifre eden ve darbelere karşı olanların değil. Kendi ezberlerinden söz ediyor olsa gerek Kılıçdaroğlu. Ama bu açıklama bana biraz Moliere'in Mösyö Jourdain'in nesrin ne olduğunu öğrendikten sonra "yahu 40 yıldır nesir konuşuyormuşum da haberim yokmuş" demesine benziyor. Kırk yıldır onca lafa rağmen "ayılmayan" CHP şimdi darbelerin "zararlı" olduğu konusunda ayağı suya ermiş bir parti görüntüsü vermeye çalışıyor. Bunu ilan edip övünüyor. Hani, açıkta duran bir parayı çalmadığı için "bakın çalmadım" diyen bir çocuğun edasıyla, sanki çalmak hak veya darbelere karşı çıkmak aman aman bir politikaymış gibi.
Peki öte yandan gelen açıklamaların yarattığı bulanık ortam, bulanık optik neyin nesidir?

***


Yukarıda belirttiğim gerekçeyi biraz açayım: Türkiye, eksik de olsa, yetersiz de olsa post- Kemalist döneme girdi. Bu aynı zamanda post-militer dönem. Kendiliğinden oluşmuş bir durum değil bu. Sosyolojinin değişmesine, modernleşmenin yeni bir evresine geçilmesine bağlı olarak ortaya çıktı. Sermaye yapısı ve burjuvazi de, taşra ve orta sınıflar da devrim denebilecek bir dönüşümden geçiyor. Kentli burjuvazinin kontrolünde, denetiminde süren ve tartışmasız biçimde asker güdümlü yüz yıllık Batılı-laik modernleşmenin kalıbı bu güçlerle değişiyor. Askerin devre dışı kalması, darbelerin artık murdar kabul edilmesi bundandır.
CHP bu fırtınaya çok kötü yakalandı ve esen rüzgâra göre davrandı. Mahkemenin de siyasi iradenin de cayacağı hesabıyla eski alışkanlığına göre ikili tavır aldı ve bir dönem Balyoz'a destek verdi. Ama yeni dönemin zelzelesi o kadar sertti ki önce Baykal devre dışı kaldı. Ardından doğası, dokusu gereği çelişkiye açık Kılıçdaroğlu ortaya çıktı ve tereddütler dönemi başladı. Anayasa referandumu sırasında partinin takındığı tutum içler acısıydı ve herhalde şimdi CHP yönetimi de onu hatırlamak istemiyor. Derken seçimlerdeki durum kendini gösterdi. Ardından bugüne gelindi.

***


Bu durum aşılamaz mı? Aşılmayacak mı?
Eğer CHP siyasetin temel bir gerçeğini kavrar ve ona göre hareket ederse aşılır. O da, politika denen olgunun sosyolojiden kopuk olmadığını öğrenmek, sınıfsal dönüşümün yüz yıl önceki bürokratik bir ideolojinin refleksleriyle karşılanamayacağını bilmektir. Yani eğer CHP yeni sınıflarla ve onların siyasal talepleriyle özdeşleşen, örtüşen bir siyaset üretirse bu kısıtlamaların üstüne çıkabilir.
Zor olduğunu, doğru mekanizmayı kurmanın şart olduğunu ve bugünden yarına olmayacağını bilerek.