Bu yazının muhatabı hukuktur, yazmak isterdim. Zira savcı ve hakimlerin rahat olduğunu düşünmeyin. Onlar da diken üstünde.

Her şeyin siyasallaştığı bu dönemde hukuk çoktan elden gitti. Evet korkuyorlar.

Bürokrasi gibi, kolluk kuvvetleri gibi, işadamları gibi, sıradan yurttaşlar gibi.

Devletleşen Erdoğanizm yukarıdan aşağı doğru, devleti, hukuku, siyaseti, ekonomiyi, medyayı, kolluk görevlilerini ve vatandaşları esir almış durumda.

Dün serbest bırakılan Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu avukatları çok gerçek bir örnektir.

Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın savunmasını lütfen okuyun. Diyor ki “Savcılar bize periyodlarla dava açmak zorunda bırakılıyor, kolluk görevlileri periyodlarla bizi tantanalı bir şekilde gözaltına almak zorunda, bizi bir süre cezaevinde tutmak zorundalar”.

Emir öyle. Türkiye mevcut hukukunda bile suç sayılmayan, evrensel hukuk normlarında ise ayıplanacak gerekçelerle tutuklanıyorlar. Bir süre içerde bırakılıp, serbest bırakılıyorlar. Yöntemin kendisi keyfiliğin boyutunu gösteriyor.

Neyse ki bu avukatların davası açıldı, savunma da yapabildiler nihayetinde suç yok zaten serbest bırakıldılar.

Son gelen bilgiye göre ise, avukatların adli kontrol şartıyla tahliye edilmesine savcı itiraz etmiş. İtirazın kabul edilmesiyle dün serbest bırakılan birçok kişi gözaltına alınmış.

***

Uzun süredir içerde tutulan ve tutulma gerekçesini bilmeyen, savunmasını yapamayan nice insan var.

Gazeteci, akademisyen, yazar, politikacı, aktivist, sıradan yurttaş… Misal Osman Kavala neden içerde? Kendisi biliyor mu acaba? İddianamesi hazırlandı mı? Savunmasını aldılar mı? Osman Kavala gibi bilinen biri öyle iken taşrada bir aktivisti, gazeteciyi, politikacıyı, muhalif bir yurttaşı kim hatırlar? Onlar unutulmuşluğun derin kuyularında.

Ben devletin gerekliğine inanan biriyim. Devlet küçük, güçlü ve adil olmalı tezini savunuyorum. Bunu anarşistlerin tezini, sosyalistlerin tezini bilerek savunuyorum.

Güçlü hukuk ve güçlü parlamentoyu savunuyorum.

Benim düşüncem bu, doğru yanlış. Lakin şunu biliyorum ki devlet eğer adil değilse mafyadan başka nedir ki?

Tüm kurumlar teslim alınmış, herkesin bildiğini tekrar etmeyeceğim.

Sözü şuna getireceğim; halk bu durumda ne yapmalı?

Bunu düşünüyorum. Demokratik tepkilerini nasıl ifade etmeli? Nasıl ey hukuk, ey parlamento, ey devletin tüm kurumları, ey kolluk görevlileri adil olun bağımsızlaşın diyebilmeli?

Bunun yolu, yöntemi ne?

Bu keyfiyet politikalarında hukuk ve demokrasi nasıl savunulabilir? Ne tür yöntemler geliştirilebilir?

Bunu hep beraber düşünmek zorundayız.

Gerçek ve uygulanabilir çözümlere ihtiyacımız var. Sloganlar işe yaramaz. Sloganlar taraftarlara lazım. Mevzu bahis olan şey bu ülke yurttaşlarının hayatıdır. Ekonomiden, özgürlüklere dek bir kasıt var. Ne yapmalı? Nasıl yapmalı?

***

Yeni yazımı normalden uzun bir sürede yazdım. Çünkü önceki yazıma bazı eleştiriler aldım. Başta Neşet Ertaş ve Gönül Dağı şarkısının Kürtçeden alınmış uyarlanmış olduğu tezi var. Doğrusu türküler bir coğrafyada yaşayan insanların ortak mirası, bu konuda uzman bir Kürt ve bir Türk müzikologla söyleşi yapmak istedim tabi uzadı bu süreç. Sonraya kaldı. İki müzikologla eş zamanda söyleşi yapmak sandığımdan da zor oldu.

Lakin tüm eleştirilere şunu demek istiyorum.

Şener Şener’in ve Meltem Cumbul’un başrollerini oynadığı Gönül Yarası filminde bir replik var.

“Abi bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerekir?”

İnancım şu ki, türküler bizim ortak değerlerimizdir. Yine de müzikologlara soracağım.