Bu yazıyı yazmaya oturmuşum, tepemde polis helikopterlerinin sesleri... Sabahın erkeninden beri haberler, fotoğraflar akıyor. Newroz alanları daha dünden demir parmaklıklarla kafeslenmiş, kapalı yolları bildiriyor insanlar birbirlerine, tüyolar veriyor.
Çünkü misal İstanbul’da Kazlıçeşme’ye ulaşması muhtemel toplu taşıma araçları iptal. Malum durağı atlayıp da geçiyor tramvaylar. Koskoca banliyo tren hattı durdurulmuş. Özel araçların Yedikule tarafına yaklaşmasına, durmasına dahi izin verilmiyor. Birazdan gözaltı haberleri gelmeye başlayacak, biber gazından sesi çıkmayanları, yaralananları duyacağız. Bilmiyorum pazar günü nasıl bir geceye bağlanacak.
Halbuki sabahtan beri bahar renklerinde fotoğraflar da akıyor önümüze. Hem Diyarbakır’dan hem İstanbul’dan kucaklarında bebekleriyle gelen aileler, uzun eteklerinin parlak kumaşında güneşin kırıldığı teyzeler, halaya duran genç kadınlar, ateş başında itişip gülüşenler... 

‘İş isteyin, barış istemeyin’
Saliha Hanım da Diyarbakır’da Newroz alanındadır. Evrensel gazetesinde Kübra Kırımlı’nın yaptığı söyleşiyi okudum sabah. Şehitlik Mahallesi’nde bir ev. Newrozların burada anlamı daha da ayrı. Şöyle:
Liceli aile 90’larda Urfa, Harran’a göç etmek zorunda bırakılıyor. 10 yıl orada çok zor bir hayat yaşadıklarını anlatıyor Saliha Hanım. Beş çocukları var, ikisi erkek, üçü kız. Eşi Halil Bey, PTT’de memurmuş eskiden. Harran’a sürüldükten bir süre sonra evlerinin ve meyve bahçelerinin yakıldığını öğrenmişler.
İki kızını anlatıyor sonra. Elif ve Esin, biri 18, biri 22 yaşındayken, biri İzmir Kadifekale’de, biri İstanbul’da, ikisi de Newroz’da bedenlerini ateşe vermişler. Onlar da isterdi en güzel kıyafetlerini giyip ateşlerin üzerinden atlamak, halaya durmak. Kim kime kendini yaktırır?
“Nasıl dayandım ben bu acıya bilmem. Ama bitmedi ki acım. Bir oğlum da iki yıldır içeride” diyen Saliha Hanım sonra ne yapıyor?
Öyle güzel anlatıyor ki: “Barış Anaları ile birlikte AKP ve Saadet Partisi binalarına gitmiştik. O binalarda üç gün eylem yaptık. ‘Adalet Bakanı’nı, İçişleri Bakanı’nı çağırın, onlarla görüşmek istiyoruz, bizi dinlesinler. Biz barış istiyoruz, operasyonlar dursun istiyoruz’ dedik. Bir yetkili geldi dedi ki, ‘Yok olmaz; siz bizden iş, aş isteyin.’ Ben de ona dedim ki, ‘Biz aç değiliz. Senin evladın yansa, sen ne istersin, iş mi? Biz barış istiyoruz.’”
Fotoğraflar geliyor. On binlerin, yüz binlerin doldurduğu Diyarbakır’daki Newroz alanında muhtemelen o da var, aynısını istiyor. 

Demirci Kova, zalim DEHAP
Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 2006’da Adana Newroz tertip komitesinde olan Emek Partisi üyesi Halil İmrek’e verdiği 1 yıl hapis cezası Yargıtay tarafından onandı geçen haftalarda. Dava açılmasına neden olan konuşması polis tutanağına ibretlik bir halde geçmiş.
Mesela İmrek, Newroz ve Demirci Kawa efsanesini anlatmış, kayıtlara bir bakıyorsunuz, tanımlanamayan bir obje: Demirci Kova. Zalim Kral Dehak da olmuş mu size ‘Zalim DEHAP’. Ve bütün bu absürdlüğe rağmen bir yıl hapis cezası.
Gözümün önünden açılımlar ve sonrasında birtakım ‘resmi’ Newroz fotoğrafları geçiyor. Hatırlamıyor musunuz İçişleri’nden Kültür Bakanı’na, valisinden emniyet müdürüne devlet erkânının ateşlerin üzerinden çocuklar gibi şen atladığı kareleri?
Şimdi 21 Mart olacak, göbekler görünmesin diye laci ceketlerin önleri iliklenecek ve kumaş pantolonlar sıyrılarak o gün bakanlarımız suiistimal edilmesine mani oldukları Newroz’u mu kutlayacak? Bunun da fotoğrafları var; Demirci Kova sandıkları Demirci Kawa gibi ateşte demiri mi çekiçleyecekler o gün?
Şimdi biz 18 Mart yaşanmamış gibi, 21’ine mi atlayacağız? O lacililer dünün üzerinden nasıl atlayacak? Hem İstanbul hem de Diyarbakır’daki dünün üzerinden...