Halk ayaklanmaları en çok ve en uyumlu biçimde sola, siyasi kalbi soldan atanlara eklemlenir elbette. Vicdana bir paragrafı düşmüş bütün öykülerin yaşam alanıdır çünkü, dünyanın soldan okunuşu…

Yazılı ve yasal…

amma meşru olmayan…

kitabına uyan…

amma kitabı baştan yazma derdindekilerce kabullenilmeyen…

kelimelerin üzerinin çizildiği yerdir dünyanın soldan okunuşu.

“Sol hakkında tartışabilmek için 'sol'u doğru tanımlamak gerekir. Kürtlerden, sendikasızlaştırılan kitlelere, eşcinsellere varıncaya kadar bu insanları ezenlerin karşısına çıkan akıma, 'Sol' denir. Kitab-ı Mukaddes sahibi değildir. Prensip sahibidir. Hepsi bu.” diyordu Baskın Oran, “sol”u kestirmeden anlatırken… Doğru söylüyordu, “sol”u açımlamadan ama en temel hatlarıyla layıkıyla tanımlıyordu…

Biz “afedersiniz” Ortadoğulu olup da Batılıymış gibi davranmaya alışmış solcularsa, bu duruşu sergileyemiyoruz, böyle yapamıyoruz maalesef.

Türk’ün bembeyaz devrimler tarihini övüp, nasıl da sekteye uğratıldığı konusunda dertlenirken, yanı başımızda demokratik devrimini tamamlamakta olan bir halkı görmezden geliyoruz… Biricik cumhuriyetimizin kuruluş destanlarına tutkuyla sarılıyoruz da söz gelimi, bütün bir cumhuriyet tarihi boyunca ötelenmiş, yurdunun kurucu unsurunu yarım asır geriden takip etmeye mahkum edilmiş bir halkın kuvvetli dönüşümünü görmemek için direniyoruz.

Biz, Türkiye’nin beyaz Türk sosyalistleri, biz “batılı” solcular, bütün halkların özgürlük mücadelelerine, bütün alt sınıfların hak arayışlarına, bütün azınlıkların muktedirlere baş eğmeyişine bayılıyoruz… Tek bir şartla, yurt sınırları dahilinde olmaması koşuluyla…

Biz batılı solcular, öyle ak pak, öyle nur yüzlüyüz ki, gerillalardan gerilla beğeniyoruz, maskeli Marcos’a bayılıyoruz mesela, şiirlerini yüksek sesle okuyoruz; ancak “ayıptır söylemesi” ortadoğu’nun gerillalarını sevmiyoruz/sevemiyoruz; gerillamız ille de Che gibi yakışıklı olsun, olmaz ha bir gün devrim olursa, odamıza posterini gönül rahatlığıyla asabilelim istiyoruz…

Biz devrimimizde, bütün dönüşümlerimizde, ille de bir avuç bizden olsun, ille de bir avuç Kemalizm olsun istiyoruz.

Ertuğrul Kürkçü Mersin’deki bir konuşmasında “Sosyalist ezilen her halk için mücadele eden kişidir. Kürt halkının özgürlüğü için mücadele etmeyenlere sosyalist diyemezsiniz,” diyordu…

Basit iki cümleyle, sol’un konumlanması gereken yeri, sol’un konumlanması gereken yerlerden hiç değilse bir tanesini, layıkıyla işaret ediyordu…

Görmüyoruz, göremiyoruz.

Uğruna öldüğümüz, hala ölmeye hazır olduğumuz sınırların anlamsızlaşmaya yüz tuttuğu bir dünyada, biz batılı solcular, biz beyaz Türk sosyalistler tarihin bizi asla affetmeyeceği bir noktada inatla duruyoruz, gün be gün durağanlaşıyoruz.

Yanı başımızda bile değil, bizatihi içimizde bir yerde bir Ortadoğu yangını varken, biz batılı solcular bu atıllığı kendimize reva görüyoruz… Tarihin yapımında kendi kendimizi anlamsızlaştırıyoruz, barışa giden yolun yapım işçiliğine dahil olamıyoruz, kendimize değilse de “sol”a ayıp ediyoruz…