Bir öğrenilmiş tepkiler, bir alışkanlığa dönüşmüş hassasiyetler, bir ezberlenmiş kırmızı çizgiler batağında ilerliyoruz düşe kalka.

Bu tepkiler, bu hassasiyetler, bu kırmızı çizgiler içinden çıkılması imkansız bir sarmala dönüşüyor zamanla.

Ağır aksak yürüyoruz; meramı, belli bir mantık yürütmenin sonucunda oluşmayan insanların emrettiği suni gündemlerin çukurunda…

Önce dogmatik bir meram, tabulaşmış/ kaskatılaşmış bir söz, bir ön kabul üretiliyor, sonrasında bu kabulün üzerine mantık inşa ediliyor sürekli…

Çukurlara çekiliyoruz, zorla; çukurlardan çıkmaya çalışıyoruz, binbir zorlukla…

“Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça…”

Anayasa tartışmasına kırmızı çizgiler çizen ana muhalefetin elindeki suni fırçanın odağı nedir, odak olmadığı aşikar olan insan bu merkezin neresine düşmektedir, “değiştirilemez”e itaat kaç yüzyıl daha sürecektir, bilemiyoruz…

Dünya değişirken, üzerinde anlı kanlı edebiyatlar üretilen sınırlar anlamsızlaşırken, bir asır bir diğerini müthiş bir hızla kovalarken; toplumların kalkınma düzeyini en yoksuluna düşen payla saptamak için, toplumların özgürlük düzeyini en fazla ötelenenin kendini ifade hakkıyla ölçmek için, daha kaç asır beklenmesi gerekmektedir, bilemiyoruz.

Renklerin toplamı bizi siyaha değil beyaza götürür oysa ki… Bir halkın kendisini bir millete ait hissedip hissetmemesinin kararını verecek olan, o halkın kendisidir, insani olanın gösterdiği yol böyle çizilmeye başlanmalıdır; anlatamıyoruz, anlaşılamıyoruz…

Oysa onurlu eşitlik böyle kurulur, onurlu barışı sağlayacak olan da elbette budur...

Bir niceliksel azınlığın toprak kardeşliği yaptığı bir niceliksel çoğunluğa kayıtsız şartsız dahil olmasına, belli şartlarla dahil olmasına ya da tümüyle ayrı bir yaşam alanı kurmasına karar verecek olan bizzat o azınlıktır; çoğunluğun “biz onlara şunları verdik, lütfedip(!) bunları da verebiliriz ama şunları veremeyiz” kibrine karşı bütün halkların, bütün ötelenenlerin kendi kaderlerini tayin hakkının arkasında durmak, bu kibirli dile karşı bir kalkan oluşturmak birincil başlangıç noktası olmalıdır bugün...

Yeni bir anayasa yaparken de, yeni bir toplumsal dönüşümü, çıkış noktası barış olan yeni bir dili inşa ederken de…

Barıştıran bir anayasa, bütün renklerinin onurlu eşitliğiyle barışan bir toplum dileğiyle…