Belçikalı filozof pantolonunu indirdi.
Prof. Lieven de Cauter, Silivri’deki KCK duruşmasını izlemek ve barış aktivisti dostu Prof.
Ayşe Berktay’ı –kendisi KCK üyesi olmakla suçlanıyor- desteklemek için gelmişti.
Tam duruşmaya girecek, X-ray cihazı öttü. Üstünde başında metal neyin hiç bir şey yok.
Döndü, ceketi çıkarıp geçti. Yine düt. Bunun üstüne polis, profesör bey sizi elle arayacağız
diye yaklaştı. Cauter, elle aramak da neymiş, pantolonun fermuarından bile hallenen cihaz
mı olurmuş, beni taciz edemezsiniz diyerekten… Pantolonu indirdi. Öylece içeri girdi.
Duruşmaya ara verildi. Dışarı çıktı. Duruşma başladı. İçeri girecek. Al işte, yine düt.
Ve yine indi pantolon.

**
Neresinden tutsam, bilemedim. Konuyu yani.
Anlatmak lazım, insan hakları konusunda pantolon fermuarından nem kapan x-ray’den daha
hassas olan Prof. Cauter’e. Bu ülkenin gerçekleriyle ilgili uyarılarda bulunmalı ki, iki nefeste
tıkanmasın. Tıkanıp kalmasın Belçikalı filozof.
Ama neresinden başlasam, bilemedim. Güvenlik güçleri ile vatandaş arasındaki seviyeli
ilişkiyi anlatmaya, yani.
KCK duruşmasının yapıldığı günler Silivri’nin önünde biriktirilen panzerlerin sayısından mı
girsem…
1.5 ay önce astım hastası Çayan Birben’in kavga eden bir ailenin arasına girdi diye polisten
gaz yemesi, yediği gaz nedeniyle ölmesinden mi…
7 polisin trafikte yol verdin, vermedin derken bir vatandaşı evire çevire dövdüğünden mi…
O polislerden önce, o vatandaş hakkında soruşturma açılmasından mı…
Yeni atanan Polis Akademisi Başkanı Remzi Fındıklı’nın edebi eserinden mi bahsetsem
yoksa?
Hani şu “Demokrasi vasat insanların rejimidir”, “Dinsiz insan dengesiz ve densiz
insandır”, “Müslümanın kocası koç, Müslüman olmayanın kocası hiç olur”, “Bal arıdan,
kavga karıdan olur”, “15’inde kız ya erde ya yerde olmalı” gibi özlü sözler içeren eserden…
Emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun Hopa’da niye hayatını kaybettiğini mi hatırlatsam…
Yoksa ‘büyük bela protestocular’la baş etmek için polisin, mikrodalga yayarak yanma hissi
uyandıran “sessiz bekçi” adlı yeni bir silah satın aldığını mı söylesem…
Pozantı, Osmaniye, Sincan cezaevlerindeki taş atan çocuklara yapılan muameleleri mi
sıralasam…
Polis ve jandarmanın özellikle silahsız şüphelilere karşı ateşli silah kullanmasının Human
Rights Watch’un son 4 yıldaki raporlarında ciddi bir endişe konusu olarak yer aldığını ama
hiç bir şeyin değişmediğini mi söylesem…
Ne desem, Prof. Cauter’a?

**
Düşündüm, bunları sıralamak ömrü en az dörtte bir oranında kısaltacak. Hem benimkini, hem
Belçikalı filozofunkini.
Düşündüm, öyle pis bir dağınıklık var ki, toplayıp mantığa yatar bir şeyler söylenemeyecek.
Aman ya, dedim, bırak donla kalsın.
Yöneticilerimiz, sayesinde biz anadan üryan zombiler olmuş dolanıyoruz.
Onda en azından don kalmış, bir de sağlıklı bir zihin.
Ne kendimi sıkıyorum.