Neyse ki, “O tarafın ne dediğini” de okuyabileceğimiz yerli bir röportajımız oldu.

Utku Çakırözer gidip Esad’la da Esed’le de görüştü; Cumhuriyet’te derli toplu, gazeteci gibi sorularıyla “öteki taraf”ın söylediklerini yayınlandı.

İlk izlenimim şuydu:

1. Esed’in kendi ülkesi ve halkı için söylediklerini asla samimi bulmam.

2. Esad’ın bizim ülkemiz ve halkımız için söylediklerini samimi bulabilirim.

 

***

 

Bir tarafta, kendi halkını ezen; öyle son 15 aya eşlik eden katliamlarla değil sadece; babadan oğla bunu kırk yıldır icra eden, 20 küsur işkence merkezi tıkır tıkır çalışan bir “dikta rejimi” mevcut.

Bir tarafta da, pilotlar için üzüldüğünü defalarca belirten, pilotun babası önünde saygıyla eğildiğini duyuran, düşmanlık etmeyeceğini söyleyen, sınıra yığınak yapmayacağını beyan eden, iki halk savaşa izin vermez diyen biri.

 

***

 

Bu diktatöre de…

Ve zulmüne de…

Ama her dikta rejimi gibi…

Ama her zulüm çarkı gibi…

Tavır alabilir, eleştirir, köklü değişim talep edebiliriz.

Ama Suriye’ye değmiş, Bahreyn’e, Sudan’a değmemiş demeden…

Suriye’deki katliamla yanarken Filistin’i, Gazze’yi unutmadan.

Onun dışında…

Sizinle asla savaş istemediğini, sınıra yığınak yapmayacağını söyleyen; “bilmiyorduk, bilseydik uçağı düşürmezdik, kardeşim ölmüş gibi oldu” diyen birinin bu sözlerini de ciddiye alabiliriz.

 

***

 

Neyse ki böyle bir söyleşi de oldu, medya yelpazemizde.

Randevu ayarlamışken, yüksek rica üstüne kendilerini frenleyip sansürleyenler de varmış çünkü.

Olsun; onların ki de bir gazetecilik çabasıydı!

Bakın, çok saygın BBC ne yapmış mesela:

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov tam “Batı medyasının; özellikle CNN, BBC, Euronews’un Suriye konusundaki tutumlarını ve aynı telefon kaynaklarından tek tip görüntü kullanmalarını” eleştirirken, yayını kesip “Hava Durumu”na geçivermiş!

 

***

 

Peki Esed Esad ne yapmış aynı esnada:

Kulağımıza hiç yabancı gelmeyen yeni “Terörle Mücadele Kanunları” çıkarmış.

O malum, o muğlâk, “Teröre yardım ve yataklık suçu”!

Bu sayede, en barışçı, en silahsız muhalifin, protestocunun dahi “içeri” atılabileceğini dünyada sadece Suriyeliler bilmiyor zaten!

Terörün finansmanına yardımcı olanlara 15 ila 20 yıl…

Teröre yataklık yapan devlet memurlarının hemen işten atılması gibi.

Can veya mal kaybına neden olmayan “terörist faaliyet”e 5 yıl; ki bunun daha yüksek olduğu ülkeler de var!

Ama böyle bir kayba sebep olursa da, ölüm cezası!

 

***

 

Liderler, diktatörler, despotlar, seçilmişler, seçilmiş ama şaşırmışlar konuşur, didişir, ezer, katleder, savaş kışkırtır, savaşa sürükler…

Ama halkların önündeki zor soru esasında hep basittir ve aslında ne kadar da ortaktır:

Neden onlar eziliyor?

Neden ben eziliyorum?

Neden o da ben de ezildiğim halde, o benim düşmanım, ben onun düşmanıyım?

Bizim birbirimizi, kendimizi kırmamızdan; bu kırım ve kıyımlar için kendimizden geçmemizden kimler menfaat sağlıyor?

Burada kimler…

Orada kimler…

Her zaman her yerde kimler?

 

***

 

Yoksa bakın…

Önce başa getirilen, sonra İran’a saldırtılan, yıllarca kimyasallarla beslenen, kendi halkını ve başkalarını ezişi, katledişi hiç dert edilmeyen…

Ama suyu ısınınca Kuveyt’e dahli adeta ittirilip ülkesi bombalanan, yoksul halkı açlığa, ilaçsızlığa, ambargolara mahkum edilen bir diktatörden kurtulan Irak da var…

Yakılan, yıkılan, şıppadanak istila ve işgal edilen…

Kurtarılmış halkları bir ötekinin gırtlağına yapışan…

Demokrasi getirilen Iraklar.

Her gün 10’ar, 20’şer birbirini katleden halklar!

İlle bir ötekini katledeceksen, hangi ülkedeysen, yerli dikta da uyar, çakma ve montaj demokrasi de…

Yeter ki iste!

Bakın, ABD yine “Körfez’e yığınak” yapmaya başlamış.

Bir soru da şu:

Evladım sen yığınağın neresindensin?