Bu seneki Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni bir kültür buluşması gibi değil siyasi bir arena gibi izliyoruz. Hayır hayır, Meclis’teki siyasetin siyaset gibi yapılmadığı sonucunu filan vurgulayacak değilim. O elbette var, ama benim odaklanmak istediğim başka bir durum mevcut.

Bunun adına ister dünyalaşma deyin, ister sesini yükseltme, her ikisinin de verdiği mesaj önemli. Örneğin Rutkay Aziz’in konuşması. Onun bu hitabını kimi çevreler Aziz’in CHP’nin başına geçmesi biçiminde değerlendirip olaya su katmayı başardılar. Ancak Aziz’in konuşmasında, Goethe’ye verdiği referansla ‘cehaleti’ ön plana çıkarmasını sadece elit, belli bir kesimin belli bir kesime yaftalayabileceği bir tanım olarak değerlendirenlerden değilim. Daha etiketimsi bir biçimde söyleyecek olursak, ‘beyaz’ sınıfsal bir çekişme üzerinden üretilmiş bir tanımlama değil, toplumun tümüne sirayet etmekte olan bir olgu için verildiğini düşünüyorum o referansın. Yıllarca ‘ben bilirim sen bilmezsin’ üslubundan beslenen hiyerarşik bir tanımlamadan çok, hepimizi sarmış olan kafa karışıklığımızın içinde ‘nahoşça belleğini yitirme’ olgusuna yönelik bir tespitti de denilebilir. Cehaleti, bilgiyle ölçmek yerine hem dün hem de bugüne yönelik sorumsuzluk ve özensizlik olarak algılayanlardanım ve kanaatim odur ki yaşadığımız karmaşanın özünde dünle bugünün kesiştiği noktadaki pusulanın şaşması başı çekiyor.

Belleği işlevsel kılmak için geçmişteki bütün yaraları açmak çok önemli bir tavır ama bunları ‘hunharca’ açmak ve açık yara biçiminde, hemen her tehdide maruz bırakmak kimseye iyi gelmiyor. O yaraları açtıysak temizleyip yeniden kapatabilmeyi göze almak belleğimizdeki kargaşalara en iyi gelecek yöntemlerden biri. Bugünü daha iyi seçebilmek, içimizi karartan yüklerden arınabilmek için. Festivalin galasında ‘Çınar gibi bir ülkeyiz biz!’ diye seslenmiş bir seyirci Yürüyüş filminin senaristine. Çınar gibiyiz gerçekten. Ama bunun için kökler kadar gövdeye, dallara da bakabilmek ve bir çınarı yaşatanın geçmişle bugün arasındaki uyum olduğunun ayrımına da varmak gerekiyor.

Aksi takdirde birbirimize bağırmaya devam edeceğiz, korkarım.

***


Festivalde gösterilen ‘Yürüyüş’ filminde bir askere tokat atılır atılmaz tartışmaları devam ederken Uğur Kantar yaşamını yitirdi. Kantar, Kuzey Kıbrıs’ta askerlik görevini yaparken ‘disko’ diye bilinen disiplin koğuşuna atılmış ve gardiyan olarak askerliğini yapan erler tarafından dövülmüş, kendisine işkence yapılmıştı. 2.5 aylık yoğun bakımdan sağ kurtulamadı Kantar. Buyurun buradan yakın!