Bugün size yazmamın nedeni bir öğretmenin mektubu. '16 Mart 1978 katliamı'nı hatırlar mısınız?

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer,
Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve gelişmesinin önündeki en önemli engelin ‘milli eğitim’ (Neden milli, onu da açıklamak zor) siyaseti olduğunu benim kadar, hatta benden daha çok siz biliyorsunuz. Milliyetçi, hatta yer yer ırkçı, otoriter bir eğitim sistemimiz var. Bunu sabahları ‘Türküm, doğruyum’ diye ırkçı ‘Andımız’la başlatıyor, yerli yersiz ‘Onuncu Yıl Marşı’, ‘İstiklal Marşı’yla sürdürüyoruz. Oğlum Reşat yıllar önce tarih çalışırken “Türklerin hiç haksız olduğu savaş yok mu” diye sorduğunda ne cevap vereceğimi şaşırmıştım.
Bugün size yazmamın nedeni, bir öğretmenin mektubu. ‘16 Mart 1978 katliamı’nı hatırlar mısınız? Bu tarihte İstanbul Üniversitesi’nin önünde bomba patlatılmış, 7 öğrenci ölmüş, 41 öğrenci yaralanmıştı. Dava zamanaşımına uğradı. Bunun da bir ‘Özel Harp’ işi olduğu, ortaya çıkan belgelerden anlaşılıyor.
Yıllarca gençler, 16 Mart’ın yıldönümlerinde protestolarda bulundular, katillerden hesap sorulmasını istediler. Bu gençlerden birisi de öğretmen oldu. ‘Oldu da ne oldu’ derseniz gerisini kendisinden dinleyelim. 

Katliamı protesto edince
“Ben Mehmet Dolaş. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Programı’nı bu sene bitirdim. KPSS’den 80.663 puanla bu ağustos atamasında Bingöl Karlıova’ya bağlı Kızılağaç Meşeli İlköğretim Okulu’na (tek öğretmenli-birleştirilmiş sınıflar) atandım. Üç hafta bu okulda görev yaptım. Okulun koşulları sizin de tahmin edeceğiniz gibi kötüydü. Gittiğimde ne lojmanın ne de okul tuvaletinin suyu vardı. Okulun çevresini ifade edecek bir duvar bile örülmemiş şimdiye kadar. Neyse velhasıl köylüyle birlikte birtakım sıkıntıları çözmeye çalıştık.
Evet, üç hafta görev yaptım. Daha doğrusu yapabildim. Şimdi size bunları yazarken görevde değilim. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı Komisyonu kararı ile görevime son verildi. Gerekçe ise 2006 yılında almış olduğum bir ceza. Malatya 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 2006 Mart ayında hakkımda 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yasası’na muhalefet etmekten 5 yıl ertelenmek suretiyle bir yıl üç ay hapis cezası verdi. Şu an ise sabıkasızım. Cezam Mart 2011’de sonuçlarıyla bitti. Atama döneminde yasal olarak sabıkasızdım ama sildirmediğim için sabıkalı görünüyordum.
Cezayı 16 Mart 1978 Beyazıt katliamını protesto etmekten almıştım. Arkadaşlarımla birlikte Adalet Bakanlığı’na faks çekmek istemiştik ama sağ olsun polisler döverek gözaltına almışlardı bizi (2002 yılı). Ve dört yıl sonra böyle bir ceza aldık.
Şimdi bu durumdan kaynaklı Milli Eğitim Bakanlığı ilgili komisyonu bu kişi öğretmenlik yapamaz diye karar almış. Gerekçe de bu ceza.
Şimdilerde basının belgeseller yayımladığı 16 Mart Beyazıt katliamını biz ifade ettiğimizde suçtu.
Evet, geçmişimde bu ülkenin ayıbı bir katliamı protesto ettiğim için şimdi hakkımda öğretmenlik yapamaz kararı alındı.
Şimdi ne yapacaksın diye sorarsanız elbette dava açarak hukuk mücadelesi vereceğim.
Ancak size yazmamdaki amacım, ne yapacağımı anlatmak değil elbette. Sizin gibi duyarlı bir aydın aracılığıyla mağduriyetimi kamuoyuyla paylaşmak ve doğal olarak bir duyarlılık çağrısı yapmak. Ve benim durumumda olanlar veya ileride olabilecekler için küçük de olsa bir örnek teşkil edebilmek.
Bu çağrıma ve mağduriyetime köşenizde yer vermenizi rica ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.”
Sayın Bakan Dinçer, olayın araştırılması için gereğini yapacağınızı umuyorum. Son derece masum sayılabilecek bir gösteri nedeniyle, üstelik ertelenmiş ve artık hükmü kalmamış bir ceza yüzünden çok zor koşulları göze alarak öğretmenlik yapan bir mensubunuz o okulu bırakarak öğretmenliğe veda etmek zorunda kalmış.
Sizce bu hak mı, adalet mi?
Takdirinize bırakıyorum.