Odyssus Truva savaşı için denize açılırken birçok İthaka’lı savaşçı erkeğin yaptığı gibi genç ve güzel karısı Penelope’yi arkasında bırakır. Truva savaşı on yıl gibi uzun bir zaman sürer, yine de çiftler (Odyssus ve Penelope) arasındaki bu ayrılık bir on yıl daha devam edecektir. Güzel dilli savaşçı Odyssus’un (Odyssus İlyada’da yarı tanrı Achilles’i savaşa katılması için ikna eden kişidir) maceraları defalarca farklı sanat dallarınca işlenmiştir. Zira bu büyük savaşçı dünyanın gidişatında doğrudan ya da dolaylı olarak etki veya temas etmiştir. Bu ayrılık süresince Odyssus’tan pek haber alınmaz, ölü müdür yaksa diri midir, bilinmez. Odyssus’un artık hayatta olmadığına hükmeden İthaka’lı varlıklılar, soylular, çapkınlar güzeller güzeli karısına talip olurlar. Homeros Penelope’yi sadık ve sabırlı bir eş olarak tarif eder, zira önüne çıkan tüm fırsatları elinin tersiyle geri itmiştir. Tüm bu zaman boyunca Penelope Odyssus’un geride bırakmış karısı ve çocuğunun annesi olmak dışında hiçbir yönden tek bir adım dahi ileriye gidememiştir. Peki hayatının en güzel dönemini beklemekle geçiren ya da harcayan Penelope yıllardır yatağının bir yanını boş bırakan bu adamı tekrar bulduğunda; kocası, sevgilisi, çocoğunun babası olan bu adam hâlâ aynı kişi mi? Fiziksel olarak yaşlanmıştır, ihtimal olur ki duygusal ve düşünsel bakımdan da değişime uğramıştır. Peki, bu kadar cefaya, bu kadar yalnız geçen zamana değdi mi gerçekten? Penelope’nin kayıp geçen gençlik yıllarını kim geri getirecek? Sadık ve sabırlı Penelope…

Homeros Penelope’nin iç dünyasıyla ilgili bizi fazla aydınlatmaz. Hele bu kadar uzun zaman geçen ayrılıktan sonraki birleşmenin yaratacağı sorunlardan da hiç bahsetmez. Koca geri dönmüştür, taliplerden öç alınmıştır, kavuşma gerçekleşmiştir ve mutlu son.

Odyssus ve Penelope’nin öyküsünün, kadının her ne olursa olsun kocasına sadık olanı makuldür görüşünün yaygın olduğu bir dönemde yazıldığı muhakkak ve muhtemeldir ki yüzyıllar hatta binyıllar boyunca bu görüş kabul gördü ve hâlâ görüyor. Javier Marías Berta Isla romanında işte tamda bu yaraya parmak basıyor; geride bırakılan kadının kayıp yılları, gençliği, acıları, korkuları, yalnızlığı, buhranlı iç dünyası…             

Şunu da eklemekte fayda var: Bazı yazarlar bir anda parlar, en azından satış bakımından, bir sıçramayla kısa sürede zirveye otururlar, ancak fazla sürmez bu saltanatları, yerlerini en çok da kendilerine benzeyenlere bırakırlar yine, inişleri de hızlı olur, aşağıdaki sisin içinde tamamen kaybolurlar. Bu yoğun sisin içinde bir daha gözükmeleri neredeyse imkansızdır, istisnalar bile yok denecek kadar azdır. Ve bu döngü daima devam eder. Bazı yazarlar da vardır, adım adım tırmanırlar, fazla okurları yoktur, belki de asla çok satanlar arasına girmezler, ama onların peşini bırakmayan bu okurları aralıklarla da olsa kitaplarının baskı yapmasını sağlarlar. Javier Marías’da bu sonuncular arasında, en azından bu coğrafyada, kişisel görüşüm.

Tıpkı Odyssus gibi güzel konuşmaya benzer dil yeteneği vardır Tomás’ın da ve bu doğuştan gelen yeteneğinin yanında bir de maske takma... Tomás çok iyi rol yapar ve tabii bu özelliği daha üniversiteyi bitirmeden istihbarat örgütlerinin dikkatini çeker. Tomás Nevinson düzenini ve başka bir kentte-ülkede onu bekleyen evlilik için uygun bir aday olan kız arkadaşı Berta Isla’yla olan ilişkisini devam ettirmek ister. Ama nihayetinde Odyssus misalinde dünyanın gidişatında bir rol almayı da arzular ve bu rolü kabul etmesi için ona kurulan tuzağı ret etmez. Tomás böylece dünyanın gidişatını değiştirenler arasında yerini alır, en azından romanda bahsi geçtiği kadarıyla. Bu arada kız arkadaşı Berta’yla evlenir; sırasıyla bir oğlu ve bir kızı da olur. Aralıklarla işi gereği ortalıkan kaybolur ve bir gün bu kaybolma o kadar uzun sürer ki ölümünü kabul etmekten başka çare kalmaz. Yine de Berta kalbinin bir yerlerinde sevgilisi, kocası, çocuklarının babası ve arkadaşı olan bu adamın bir gün yüzünü gösterip döneceğini hisseder ya da zihninin bir yerlerinde düşünür. Gerçi Berta tıpkı Penelope gibi yatağının bir kenarını yaslı tutmaz, oradan birçok erkek gelip geçer, ama yine de yalnız geçirdiği gecelerin sayısı kat be kat daha fazladır.

Marías bu romanında Berta’nın öyküsüne odaklanırken, Tomás’a da kayıtsız kalmaz; korkularını, yalnızlığını, mücadelesini, hırsını, bencilliğini vs. fazlasıyla gösterir. Yine de bu yapıtta asıl anlatılmak istenenin Tomás ya da istihbarat örgütlerinin öykülerinin olmadığı, Berta’nın, belki modern Penelope’nin öyküsü olduğunu hisseder-bilir okur.     

Son olarak, Marías’ın Yarınki Yüzün adlı hacimli romanını okumuş olanlar Berta Isla’nın adı geçen bu yapıtın başka bir cildi, bölümü ya da başka bir dalı gibi okunabileceğini fark etmiştir. Yarınki Yüzün’de gölgede kalan Tomás Nevinson ve Berta Isla’nın, belki daha çok Berta’nın öyküsü burada gün yüzüne çıkarılır. Berta Isla elbette bağımsız bir roman, yine de Yarınki Yüzün’ü okumuş olanlar neyden bahsettimi anlamış olacaktır.

Berta Isla, Javier Marías, Çev: Neyyire Gül Işık, YKY.