Gaziantep’te bir bayram günü çok sayıda insanımızın ölümüne ve yaralanmasına yol açan saldırı, toplumun bütün kesimlerinde nefretle karşılandı. Bu tepki mi acaba PKK’yı “Biz sivillere saldırmayız, saldırının arkasında yokuz” demek durumunda bıraktı?
Daha önceki bazı örneklerden de biliyoruz ki PKK çok yoğun tepki gören eylemlerin ardından, benzer açıklamalar yapmış, bazen de “Yerel unsurlar yapmış” değerlendirmesinin arkasına sığınmıştı.
Antep, sınırdaki illerimizden. Çok sayıda Suriyeli mülteci (ve ‘Özgür Suriye Ordusu’) sınır illerimize konuşlanmış durumda. Suriye açısından Antep, elbette ‘mesaj için tercih edilen’ noktalardan biri olabilir. Suriye faktörünün son şiddet tırmanışı ve PKK eylemleri üzerindeki rolünü Başbakan’ın da ifade etmiş olduğunu hatırlayalım.

BDP cephesi
BDP Genel Başkan Yardımcısı avukat Meral Danış Beştaş’la (Uludere) Roboski’den dönüş yolunda telefonla konuştum. Beştaş, Uludere köylülerinin uçuruma yuvarlanan askerlerin nasıl yardımına koştuklarını anlattı.
Gaziantep’teki vahşi katliam konusunda, “Nefretle kınıyoruz. Böyle bir vahşetin, böyle bir katliamın gerekçesi olamaz. Devletin suçluları bir an önce yakalaması ve yargıya teslim etmesi gerekiyor” diye konuştu.
“Kim yapmıştır?” soruma, “Kesin bilemem. Ancak bu eylem kimin işine yaramıştır, onu düşünün. Böyle bir eylem Kürtlerin de Türklerin de canını yakar, barış ortamını yok eder. Son dönemde yükselen, yükseltilen şiddet ortamından kim yarar sağlayabilir?” diye karşılık verdi.
“PKK değil mi yani?” şeklindeki sorum üzerine, “Kesin bir şey söyleyemem ama sürprizlere karşı da hazırlıklı olun derim. Arkasında hangi gücün olabileceğini, ‘Kim isteyebilir?’ sorusundan yola çıkarak bulabiliriz. Örneğin kontrgerilla...” ifadesini kullandı.
Beştaş’ın imaları üzerine, “Daha önce PKK yine bu türden açıklamalar yaptı ancak arkasından onlar çıktı” dedim. “Bu kez değişik bir tabloyla yüz yüzeyiz” sözleriyle tahminlerine devam etti.

BDP-PKK Şemdinli karşılaşması
Beştaş, PKK militanlarıyla BDP yöneticilerinin Şemdinli yolundaki karşılaşmasına ilişkin sorumu ise şöyle yanıtladı: “Partimize karşı tehlikeli ve kışkırtıcı bir dil kullanılıyor. BDP bu şekilde ötekileştirilmek isteniyor. Hep bir ağızdan bir nefret söylemi geliştiriliyor. Orada olan, halkın çocuklarıyla kucaklaşması. Hep cenazelerini gördükleri, cenazelerine gittikleri çocukları canlı olarak görünce böyle bir tepkiyi gösteriyorlar. Biz parti olarak PKK’nın silahları bırakmasını ve siyaset yapmasını istiyoruz. Bu karşılaşmaya gösterilen sert ve saldırgan dil, barışı getirebilir mi? Sanki bir düğmeye basıldı ve herkes partimizi hedef aldı. Umarız bu dilin devamı gelmez...”

Öfke değil akıl
Tehlikeli şekilde kök salan öfke ve nefret tohumları, toplumu insani değerlerden uzaklaştırabilecek boyutta. Uzun zamandır, iki tarafın farklı ‘şehitler’e ağladığı bir kopuş halinden söz ediyoruz. İki taraf da kendi dogmalarına giderek daha sıkı şekilde bağlanıyor belki de.
Her gün çatışma haberleri geliyor. Örneğin dünkü haber: “6 terörist ölü olarak ele geçirildi. 2 asker şehit oldu.” Türkiye’nin büyük kısmı 2 şehide ağlarken ‘6 teröristin’ cenazesi de ‘ora’larda kaldırılıyor. BDP’liler bu cenazelerde yer alıyorlar.
Büyük sorunlara çözüm üretebilmek istiyorsak ‘ortak, sakin ve özgür bir akıl’la hareket edebilmek gerekiyor. Bir ‘mantık koalisyonu’na ihtiyaç var.
Acıların ve kayıpların olağanüstü boyutlara ulaştığı bir ortamda, toplumdaki ‘farklılaşmayı’ anlayabilmek ve sakin olabilmek kolay değil... Son aylarda, devletten yükselen sert ve uzlaşmaz ‘Şahin’ dilin, PKK’nın şiddet eylemlerinin, bozulan iç dengelerin ve açmazlara sürüklenen dış politikanın gölgesindeyiz.
Şiddet, öfke, hırs veya büyük laflara değil; analiz, sağduyu, sabır ve kararlılığa ihtiyaç var.
Öfkenin aklıyla değil barışın ve geleceğin aklıyla hareket edelim...