Barış ve Demokrasi Partisi'nin destekleyeceğini açıkladığı 38 adayı anlamlandırmaya çalışırken ilk üzerinde durduğum nokta, kadın aday oranı oldu. 38 adayın 12'si kadın.

Bu oran aşağı yukarı bu şekilde Meclis’e yansırsa kadın oranı %33’ün altında kalacak. Geçen seçimlerde 22 milletvekilinin 8’i kadındı. Oran %36’nın üzerindeydi. Liste pazarlıklarının kadınların geride kalmasına yol açtığı varsayılabilir.

İkinci önemli soru işaretini ise, bu listenin BDP dışındaki Kürt siyasi akımlarını içerip içermediği meselesi oluşturuyor. Altan Tan’ın (bağımsız bir dindar Kürt olarak) Diyarbakır adaylığı, ilginç bir farklılığı ifade ediyor. KADEP Başkanı Şerafettin Elçi’nin adaylığı da dikkate değer. Ancak son dakikada HAK-PAR’ın bu liste içinde yer almadığı anlaşıldı. (Bu da gösteriyor ki bazı tartışmalar sürecek).

Listenin bir diğer özelliği de Türk sol hareketinden bazı isimlere yer vermesi (Hepsinin erkek olması ilginç). Sırrı Süreyya Önder, Levent Tüzel, Akın Birdal, Ertuğrul Kürkçü ilk gözüme çarpanlar… Bu isimler sembolik de olsa bir temsil görevini yerine getiriyorlar. Gayrimüslim azınlıklardan, örneğin Ermeni cemaatinden bir aday beklentisinin ise sonuçsuz kaldığı görülüyor.

İzmir, Ankara gibi Kürt nüfusun yoğun olduğu bazı metropollerden aday gösterilmemesinin (ki bu durum şimdiden bazı çevrelerde “CHP ile ittifak” şeklinde yorumlanmaya başlandı bile) nasıl analiz edileceği ise bir diğer ilginç nokta.

Güneydoğu’daki ana çekişmenin AK Parti ile BDP arasında yaşanacağı açık. BDP’lilerin bazı illerde geçmişe göre çok daha fazla adayla yarışa girmeleri riskli görünüyor, çünkü örneğin Diyarbakır’da 2007’de 4 milletvekili çıkarmışlardı, bu kez 6’yı zorlayacaklar; potansiyelin tam olarak kullanılması yönündeki bu çabanın (her ne kadar Diyarbakır’ın toplam milletvekili sayısında artış olsa da) ters teperek kayba yol açması riskinden söz edilebilir. Benzer değerlendirmeler Van, Hakkâri ve Şırnak için de yapılabilir. Tabii, bu durum, geçmişe kıyasla kendilerine daha çok güvendikleri şeklinde de okunabilir. 2007 seçimlerinde başarılı bir saha çalışması yapılmıştı ve pek fire verilmedi. Bu kez daha deneyimli oldukları için daha yüksek verim almaları mümkün olabilir.

Kürt siyasi hareketi, ülkemizdeki en enerjik değişim dinamiklerinden birisi. Bu nedenle seçimlerde elde edecekleri sonuçların yeni Meclis’te ciddi bir anlamı olacak. Tabii bölgede alacakları oy oranı, sağlayacakları seçmen desteği de tekrar tekrar değerlendirilecek.

2007 seçimlerinde Demokratik Toplum Partisi olarak varken, bugün Barış ve Demokrasi Partisi olarak varlar ve 12 Eylül rejiminden miras kalan yüzde 10 barajı nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanında doğrudan kendi partileriyle seçimlere giremiyorlar. Siyasi Partiler Kanunu’nun parti genel merkezlerine sağladığı ‘aşırı yetki’nin nasıl sonuçlar yarattığına da bir kez daha tanık oluyoruz. Neredeyse Meclis’in tamamına yakını üç lider (bazı yorumcular, Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli’ye Öcalan’ı da ekleyerek sayıyı dörde çıkarıyor) tarafından belirlenmiş oluyor. Seçimlerde, ‘isimler’ açısından renkli dalgalanmalar ve değişimler olabilse de parlamentodaki sayısal kompozisyon çok değişmeyebilir. Kürt siyasi hareketinin rolünün, milletvekili sayısının çok ötesinde olduğunuysa kesinlikle gözden kaçırmamak gerekiyor.