Barzani, PKK’nın silahları bırakması çağrısında bulundu. Aynı günlerde, Başbakan Erdoğan, “Eğer PKK silahı bırakırsa askeri operasyonları sona erdiririz” dedi. PKK’nın silah bırakması, son günlerin güncel tartışmalarının düğümlendiği noktalardan biri...
Bu noktada şu sorunun cevabı bizi ilgilendiriyor: Kürt kimliği konusunda açık tavır alan, çoğunluğu BDP’ye oy veren Kürtlerin önemli bir kesimi gerçekten silahı sigorta olarak görüyor, PKK’nın elinde silahla yürüteceği pazarlığın daha kalıcı ve gerçekçi olacağına inanıyor mu? “PKK olmasaydı, biz bu günleri göremezdik” şeklinde güçlü bir eğilim var mı? 

Silah sigorta mı?
Bölgeyi iyi tanıyanların bu sorulara tek bir cevabı yok. Silahı sigorta olarak gördüğünü söyleyenlerin, diğer bir yandan da ‘silahsız çözüm’ fikrinin çekim alanına girebildikleri görülüyor. PKK’nın bölgedeki silahlı ve psikolojik hakimiyetinin, bir çok çevrenin tercihlerinin ifadesine engel oluşturduğu yönündeki değerlendirmeler de bu bağlamda ele alınabilir...
Kürtler; sorunun yasal alana taşınması, meşru zemine çekilmesine büyük bir istek duyuyor, destek veriyorlar. Leyla Zana’yla seçim dönemindeki bir konuşmamız sırasında, seçim kampanyalarına destek amacıyla katılan Kürtlerin fedakârlıklarına dikkat çekmişti: “Evlerine götürecekleri ekmek parasını arabalarına benzin olarak koyup bizimle köy köy kasaba kasaba dolaştılar. Bizlerin Meclis’e gitmemizi, orada temsilci olarak meşru zeminde mücadele yürütmemizi o kadar çok istiyorlardı ki. Onların bu isteği, zor siyaset denklemlerinin içinden 36 milletvekilinin seçilmesini sağladı. Bu gayret ve çaba bir siyasi irade beyanıydı.”
Kürtlerin savaştan ve şiddetten yorgun düştükleri, seçim alanını her geçen gün daha çok önemseyen bir psikoloji içinde oldukları açık. Belediye seçimlerindeki başarı ve 100’den fazla belediyenin kazanılması için gösterilen gayret, biraz da bu psikolojiden kaynaklanıyor...
Şiddet tartışmasının ötesinde; Kürtler kimlik ve demokrasi konusunda daha net bir tutum içindeler. Kürtlerin düşünce dünyasında, ‘yerel yönetimlerin güçlendirilmesi’nden ‘demokratik özerklik’e kadar uzanan bir dizi kavram, ağırlık kazanmayı sürdürüyor... ‘Silahların matematiği’nden beklentisi olan bir kesim varsa da, ‘barışın matematiği’ne duyulan ilgi güçlenerek devam ediyor. 

PKK’nın ısrarı
Belki bu noktada, şöyle bir değerlendirme yapmak mümkün: PKK elindeki silah yoluyla kendi geleceğini ve Kürtlerin siyasi hayatındaki rolünü sağlama alabileceğini düşünüyor olabilir. Ya da; PKK’nın, “Beni dışarıda bırakan veya beni etkisizleştiren çözüm, benim için çözüm değil” anlamına gelecek bir tavır sergilediği düşünülebilir...
Kürtler, kendilerini silahsız olarak ifade edebilecekleri meşru zeminleri uzun mücadelelerin sonucunda elde ettiler. Bu zeminlerin sağlamlığına ilişkin kaygı ve eleştileri elbette haklı. Çok sayıda seçilmiş Kürt siyasetçisinin tutuklanması ve aylarca yıllarca mahkemeye çıkarılmamaları, güvensizliği körüklüyor. Bunun ‘mücadeleyi meşru zeminde yürütmek isteyenlerin elini zayıflatıcı rolü’, birçok açıdan incelenebilir...
Ne olursa olsun; Kürt sorununun, en azından Türkiye içinde, meşru zeminde, silahtan bağımsız bir çerçevede konuşulabilecek olgunluğa yaklaştığı bir düzlemdeyiz. Barzani’nin çağrısının, bu açıdan güncel bir gerçekliğe karşılık geldiğini görebiliyoruz. Türkiye’nin hem batısının hem doğusunun ‘silahlardan bağımsız bir okuma’ yapabilecek olgunluğa doğru ilerlediği bir gerçek.
Sonuç olarak şu tespiti yapmak mümkün: Kürtler silahsız olarak, meşru zeminde kendilerini ifade edebilecek bir örgütlenmeye ve siyasi olgunluğa sahipler...