Bu haftayı bir linç girişimiyle kapattık. Malumunuz Bavul dergisinde yayımlanan bir öykü ya da metin, sosyal medya da büyük yankı uyandırdı arkamızda bıraktığımız bu birkaç gündür.

Bavul dergisine hiç para harcamadım, okumadım, okuyacağımı da sanmıyorum.

Aslı Tohumcu’ya gelince onun da kitaplarında neler yazdığından haberim yok, uzun süre de haberim olacağını düşünmüyorum.

Adı geçen vakanın, adeta bir dedektiflik örneğiyle en ince detaylarını bile göz önünde bulundurularak üstüne birkaç tane de yazı yazıldı (bazıları vaka demeyi tercih ettiği için ben de bu adı tercih ettim, yoksa başka bir nedeni yok). Kimisi yazarını, kimisi de dergiyi yerden yere vurdu, kimisi de ikisinde de kusur olduğunu belirtti.

İşin bence en can alıcı yanı, yine gözden kaçtı, ya da değinilmeye bile gerek duyulmadı, ya da yanan bir şeyin üstüne ateşle gitmeyelim denilip uzaklaşıldı. Ama ben değineceğim. Yazıyı sosyal medyada dalaşıma koyan kişi, yazarının kim olduğunu göstermeden yaptı. Yazının bir kısmını cımbızlayarak paylaşmış; devamında yazarının erkek olduğu düşündürtmesi, kıyametin tam da bundan kopmasıdır aslında. Yazının sahibinin daha ilk başlarda bir erkek değil de bir kadının olduğu biliniyor olsaydı, bu yazı hiç de ses çıkarmayacaktı kuşkusuz, belki sadece biraz burun kıvırma, kanımca. Tepki verenlerin çoğunun (bence hepsinin), erkek bakış açısıyla yazılmış bu yazının tam da ancak bir erkeğin yazmış olabileceğini düşünmeleri olacak ki, yer yerinden oynadı misali, kıyamet koptu. Edebiyatta, en azından edebiyatta pek de sık olmayan bir seviyede yer sallandı. Evet evet, Nabokov’u, Lolita’yı ben de biliyorum, ben de okudum; ama burası Nabokov’un memleketi değil, burada anarşist geçinenler de biraz muhafazakardır maalesef.

Hele bazı şair ve yazarların (çoğunluğun kadın olduğu) ağızlarında zehir zemberek bir dil... Zira bu kadar alçalabilen ancak bir erkek olabileceğini düşündüler. Sonrasında yazarının bir kadın olduğu ortaya çıkınca da ağızları zehir zemberek saçan bu şair ya da yazarların derin bir sessizliğe bürünmelerine şaşırdım diyecektim ama, aslında hiç şaşırmadım. Bazıları sosyal medya da paylaşımlarını sildiler, bazıları sosyal medya hesaplarını geçici bir süre dondurduğunu ilan ederek kayıplara karıştı.

Zira bu maksadını aşmış metnin yazarının bir erkek değil de bir kadın olmuş olması onları büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.

Benim buradaki kastım, lütfen yanlış anlaşılmasın, kadınlara karşı değilim ve onlara karşı her hangi bir garezim yok. Aksine, yazdıklarımı okuyanlar bilirler ki (kitaplarım da buna dâhil), varsa bir düşmanım bu dünya da onlar da erkeklerdir çoğu.

Yazarının kadın olduğu ortaya çıkmasıyla bazı kişilerden destek buldu metnin yazarı ve hatta cesaretlendirmeye varacak kadar olanlar da çıktı. Şimdi soruyorum, bu yazının sahibi kadın değil de bir erkek olmuş olsaydı, onu savunacak kimse olur muydu, hele bu linç daha da büyümez miydi? Kuşkusuz bu yazar bir daha kendine yazı yazabilecek bir yer bulamayacaktı.

Yani diyeceğim o ki, hiçbiriniz masum değilsiniz. Bu gün arka çıkanlar, ya da sessizliğe bürünenler elinize fırsat çıktığında bir taşı da siz atmaktan asla vazgeçmeyecektiniz, sadece ilk taşı atan siz olmazdınız belki, hepsi bu kadar.