Önce kayıplarının peşlerine düştüler, “Belki bir yerden haber alırız” diye... İtildiler, kakıldılar, gözaltına alındılar, dayak yediler, yılmadılar. Sonunda yakınlarının yaşamlarından ümidi kesince, nereye gömüldüklerini öğrenmeye çalıştılar. Kemiklerini bulmak, bir mezar taşına sahip olmak istediler.
Hanım Tosun, Yakınları Kaybolanlar Derneği (YAKAY-DER) Başkanı. ‘Cumartesi Anneleri’ diye adlandırdığımız kadınların temsilcisi. Kocası Fehmi Tosun’u bir gün İstanbul’da sivil polisler götürdüğünden bu yana, onu arıyor.
Hanım Tosun, Diyarbakır’ın Lice ilçesinin bir köyünden. Oradaki baskılardan sonra yaşama umudu kalmayınca, can havliyle İstanbul’a gelenlerden. Fehmi Tosun 1996’dan beri yok. Hanım Tosun yüzlerce kadın gibi kayıpların peşinde. Onun yaşadıkları, tek başına bu ülkenin insanlarının başına gelenleri anlamak için yeterli. 

Cumartesi Anneleri
“Fehmi kaybettirildikten sonra oğlum pazarlarda ufak tefek ne bulursa satıyor, Fehmi’nin kardeşleri pazarcılık yapıyordu. Ben yardım ediyordum, kızım da evimizin altında bir konfeksiyon atölyesi vardı, orada çalışmaya başlamıştı. İyi kötü geçiniyorduk, ancak Fehmi’nin kaybettirilişi ne geçim derdimizi bize hatırlatıyordu ne de başka bir şeyi. Gitmediğim hiçbir cezaevi, karakol kalmadı. Dilekçe vermediğim hiçbir makam-mevki de kalmadı. Aylarca eşimin akıbetini öğrenmek ile meşgul olduğum için dışarıda ne gibi gelişmeler oluyor pek haberdar değildim. Derken benimle aynı akıbeti paylaşan kadınlardan oluşan Cumartesi Anneleri ile tanıştım. 1995 ile 1998 yılları arasında yaz-kış, yağmur çamur dinlemeden kayıplarımızın fotoğrafları ile Galatasaray Meydanı’nda toplanmaya başladık.”
Bu tekil bir öykü değil, bazıları sokağa çıkabilen, bazıları çekindiği için acısını yüreğine gömüp sesini çıkaramayanların öyküsü bu.
Bu ailelerin direnciyle, ısrarıyla şimdi bazı soruşturmalar açılıyor. Onların deyimiyle ‘askeriyenin çöplükleri’nde, kaybedilen insanların kemikleri aranıyor.
Kamuoyunda oluşan duyarlılık, Başbakan Erdoğan’ı da harekete geçirdi. Erdoğan, kayıp yakınlarından bir grupla görüştü. Aileler bu görüşmede, kepçelerle yapılan kazılara itiraz ettiklerini söylediler. ‘Kepçeyle açılan toplu mezarlar’ın onlara verdiği acıyı ifade ettiler.
YAKAY-DER dün gazetecilerle bir buluşma gerçekleştirdi. ‘Elleri Sımsıcaktı’ kitabının ikinci cildini de dağıttılar. Yok edilmiş insanların, fotoğraflarıyla öyküleri yer alıyor bu kitapta. Aileler uğraşa didine kaybedilen yakınlarından kimilerinin topluca gömüldüklerini öğrenmişler, ortak anlatılardan bir toplu mezarlar haritası çıkarmışlardı. 

Arjantin’deki mezarlar
Savcılar, dilekçeler üzerine, haritada görülen toplu mezarları ortaya çıkarmak amacıyla harekete geçti. Son olarak, Bitlis’in Mutki ilçesinde, jandarma bölgesinde 5 kişinin gömüldüğü iddiasıyla başlatılan kazılardan 20 kişinin kemikleri çıktı.
Ailelere haber verilmeden yapılan kazılara Bitlis Barosu Başkanı katıldı. Aileler, kepçelerle yapılan kazıların kimlik tespiti için gerekli olan DNA verilerini zarara uğrattığını ve vahşi bir görüntü sergilediğini düşünüyor.
Dünkü basın toplantısında duvarda iki fotoğraf vardı. Birisi Arjantin’de gerçekleştirilen ve son derece titiz bir şekilde yapıldığı anlaşılan kazının, diğeri ise Mutki’de kepçeyle yapılan kazının fotoğrafları.
Basın toplantısına katılan adli tıp uzmanı Prof. Şebnem Korur Fincancı da kazılarda mutlaka arkeologlardan destek alınmasının önemine dikkat çekti; kepçeyle yapılan kazılarda kırılan kemiklerin kimlik tespitini zorlaştırdığını söyledi. 

Levent Ersöz
Avukat Eren Keskin ise Ergenekon davasına gönderme yaparak “Ergenekon’dan yargılanan Levent Ersöz hakkında, Silopi’de kayıplar konusunda suç duyurusunda bulunduk. Savcılar onun hakkında neden adam öldürmekten soruşturma açmıyorlar? Sorgulama yapmıyorlar? Bu konuda ellerinde o kadar çok veri bulunuyor ki...”
Askeriyenin çöplüğünde hâlâ açılmamış toplu mezarların bulunduğu bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım. Eğer yakın tarihle yüzleşilecekse, önce bu mezarların açılması ve de insani yöntemlerle açılması gerekiyor...