İnsanlık tarihini incelediğimizde insanın bir arada yaşayarak ve birlikte hareket ederek insan olma vasfına eriştiğini görürüz. İşte insanın bir arada yaşaması, yani toplumsallığının bir sonucu olarak onun bulaşıcı hastalıklarla tanışmasına vesile olmuştur.

İçinde yaşadığımız bugünkü tarihi koşullarda en tehlikeli bulaşıcı hastalık kuşkusuz covid-19. Covid-19 salgını ölümlerle beraber asıl olarak insanların bir arada ve birlikte olmalarını da engelliyor. İnsanların ayrı ayrı yaşamak zorunda kalarak yalnızlaşmalarının da yolu açılmış oluyor. Şu andaki duruma göre bu dağılma ve yalnızlaşmayı önleyebilecek elimizdeki (şimdilik) tek araç aşı.

Covid-19 bulaşıcısının tanısı konulduktan sonra insanlık büyük bir sabır ve heyecanla onu engelleyecek aşının bulunmasını beklemeye başladı. Bilindiği gibi, modern bilimsel tıbbın hastalıklara ve ölüme karşı en büyük ve gerçek başarısı antibiyotikler ve aşıdır. Bilimin bir başarısı olarak her ikisinin de bulaşıcı hastalıkların tedavisi için bulunmuş olmaları çok anlamlı diye düşünüyorum.

Covid-19 tanısının ortaya çıkmasından sanıyorum 9 veya 10 ay sonra Çin'den, ABD'den, İngiltere'den ve Rusya'dan aşının bulunduğu haberleri gelmeye başladı. Dünyada aşı bulundu diye sevinilirken, salgın uzadıkça aşı karşıtlığı da hemen hemen aşının yayılma hızı kadar genişlemeye başladı. Aşı karşıtlarının popülasyonunu analiz ettiğimizde birbirine hiç benzemeyen politik aidiyetlerin bir arada bulunduklarını görmekteyiz. Aralarında siyasal dinciler olduğu gibi, laik ve hatta kendisini siyasal yelpazenin solunda tanımlayanlar da var.

Her din ve mezhepten siyasal dincilerin aşı karşıtlığını anlamak mümkün. Onlar, hastalığı tanrının bir imtihanı ya da cezası olarak görüyorlar. Çünkü din, insanların yaşamlarında ne yapıp yapmayacaklarını akıl ve bilim yoluyla değil, kutsal kitap ve peygamberlerin söz ve tutumlarıyla belirler, onların gücüyle onları toplumda egemen kılar. Her din için geçerli olan bu gerçeklik, siyasal dinciler açısından henüz hastalanmamış veya ölmemiş olan insanı aşı ile hastalanmayacak veya ölmeyecek duruma getirmek tanrının işine karışmak anlamına gelmektedir.

Aşı karşıtlığında yer alan ve kendisini laik, liberal, hatta solcu olarak tanımlayan aşı karşıtlarının ise, toplumda siyasal dincilere göre daha etkili olduğu görülüyor. Çünkü, şarlatanlık boyutunda da olsa sahte bilimsel yöntemlerle ürettiklerini iddia ettikleri bitkisel ürünlerini pazarlamaya çalışanlar, daha evvelden meşhur olan ve bu yolla meşhur olmak isteyenler olduğu gibi, gerçekten aklı başında, eğitimli, okuyan, yazan, çizen ve düşünen azımsanmayacak aşı karşıtı bir kitle var.

İşte son bahsettiğimiz grup, aynı anda hem covid-19'u, hem aşıyı küresel kapitalistlerin çıkardığını, bulaşıcı hastalığa karşı içe kapanma önlemlerini de yine uluslar arası küresel güçlerin otoriter yöntemlerini topluma kabul ettirmek için kullandıklarını ileri sürüyor. Bu çok bilgili (!) ve kapitalist sisteme karşı aşı karşıtlarına sormak lazım; Aşılama başlayalı aşağı yukarı 10 ay olmasına rağmen neden Afrika kıtasındaki aşılama oranının Avrupa ve Amerika'nın yüzde 10'una bile erişmemiştir? Afrika kıtasında 1,3 milyar insan yaşıyor. Bugüne kadar sadece 71 milyon kişiye bir doz aşı vurulduğunu, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD, Kanada gibi ülkelerin ise nüfuslarının ve aşı ihtiyaçlarının onlarca kat aşı stokladıklarını belirtirsek anti-kapitalist (!) aşı karşıtları ne cevap verirler acaba ?

Kapitalizmin nasıl bir toplum biçimi olduğunu iyi bilen biri, eğer covid-19 salgını, üretim ve tüketim sistemini (ekonomiyi) etkilemeseydi kapitalizmin dünya nüfusunun salgınla azalmasını çok büyük bir sevinçle karşılayacağını, ölümlere parmağını bile kıpırdatmayacağını, aynı anda hem aşıdan para kazanmaya hem de üretim ve tüketimi sağlayacak nüfusun azalmasına engel olmaya çalıştığını da iyi bilir. Kapitalizmin covid-19 ölümlerine engel olmaya çalışması, onun insana değer verdiği için değil, daha çok insana ihtiyaç duyduğu, yaşatırken de doğası gereği daha çok para kazanmaya, daha çok sömürmeye ve daha fazla denetlemeye çalıştığını anlamak çok mu zor?

Dünyayı içinde bulunduğumuz kapitalist sömürü düzeninden kurtarmak, doğayı, canlılığı, bilimi, bilimsel bilgi üretimini insanlığa sunmak demektir. Üretici güçlerin alabildiğine özgürleştiği, insanın insanı sömürmediği, bulaşıcı hastalıklara karşı aşılardan en eğitimsiz, en yoksul, en dezavantajlı insanın bile ayrımsız ve eşit koşullarda istifade ettiği düzenin adı sosyalizmdir.

Kapitalizme karşı mücadele aynı zamanda aşıyı yaygın ve hızlı bir şekilde uygulanmasını sağlayacak onu kapitalist kar düzeneğinden çıkarmasını savunmaktan geçer. Bunun önemli adımlarımdan biri de aşının temel insan hakkı olduğunu her fırsatta dile getirmektir.