2007 yılında 24 Ocak günü Agos’un camından Hrant Dink Caddesi’ndeki kalabalığı çekmek için gelmişti Antuan. Kendisi zaten pek bir korkusuz diasporalı Ermenilerden’di. Anadolu’yu daha kimseler gezmeye cesaret edemez iken diasporadan kendisi tek başına çaktırmadan köylere gidip Ermeni evlerini çekiyordu.

Gazeteci almıyorduk içeriye ama kendisi allem etti kullem etti girdi içeri. Sanatçı olduğunu söylüyordu sadece foto muhabiri değil. Önce tersleştik biraz ama sonrasında tüm aşklar gibi bizimki de dostluğa, ağabeyliğe dönüştü.  Elinde bir küçük makine ile çaktırmadan ve kimseye görünmeden neredeyse gölge gibi gazetede dolaşıyor fotoğraf çekiyordu. Ara Güler’in dediği gibi “Elindeki makinenin ne kadar az özelliği var ise o kadar iyi fotoğrafçısındır demektir”.

Sonrasında her anadolu gezimde karşılaştım Antuan ile. AFP’nin foto muhabiriydi, aynı zamanda da Fransa’nın en ünlü ilk 10 fotoğrafçısı arasındaydı. Cartier Benson Ödüllerinde geçtiğimiz yıl finale kaldı kendisi, ama övünmeyi pek sevmez. Kendisinden çok fotoğraflarını göstermeyi sever.

Antuan karış karış Anadolu dolaştı yıllardır, biriktirdi biriktirdi. Bazı evlerden kovuldu bazılarına misafir oldu. Ama hiç yılmadı. Hele ki 2007’den sonra bir başka enerji ile doldu içi. Her geldiğinde Galata Kuledibi’nde oturduk konuştuk. Her seferinde masada kendi anlamadığı Türkçe sohbet dönse de hep memnun kaldı, hiç şikayet etmedi. İnsanların yüzlerinden zaten ne konuştuklarını anlıyor, içlerini görüyordu.

Agos’a “yakıcı gözler” köşesini hediye etti. Fransa’da bastırdığı kitabının fotoğraflarını bize hediye edip gazetede kullanmamıza izin verdi. Geçtiğimiz yıl Akhtamar’daki ayinde de birlikteydi. Van’ı karış karış gezip dere tepe çıktık, tırmandık birlikte terledik makine taşıdık. Van’da Van Times gazetesini Ermenice çıkarmak için uğraşırken Pakrat ahparikle en büyük moral destekçimiz ve gazetenin ofisinde kendi haberleri için değil bizim bir şeye ihtiyacımız olur diye gidip gelen arada bana ve Selim’e (yazı işleri müdürü) çay getiren tek Ermeniydi. Kimliği bir yana insan olduğu için ordaydı.

Antuan şimdi İstanbul’da. Geçtiğimiz yıldan bu yana Türkiye’de bir sergi açması için uğraşıyoruz. “Korkusuzca ilerlemeliyiz. Yapmalıyız bunları” diyordu ilk geldiğinde, Anadolu Kültür’ün kapısını çaldığımızda. Fransız kuruluşlarından ve sivil toplum örgütlerinden destek almak istedik ama birazcık “korktular”. Dış politika bulaşıyordu işlere. Zira fotoğrafların arka planında Ermeniler vardı. Soykırım vardı. Ama soykırım ne yazılıydı içinde fotoğrafın, ne de ölüler vardı fotoğrafta. Antuan’ın işlerinin ruhu, bazen beyaz bir at bazen de bir gerilla cenaze evinden duygular yansıtıyordu. Ama biz bunları bilmiyorduk. Altlarında sadece yer ve tarih yazıyordu.

Antuan’ın sergisi 23 Nisan’da Tophane’deki Depo’da açılacak. Aynı tarihte kitabının Türkçe-İngilizce-Ermenice versiyonları da dağıtılmaya başlayacak. Son yıllarda benim tanıdığım en cesur insanlardan biri Antuan. O bizleri yüzümüzden tanıyor biliyor bence siz de onu yüzünden tanıyıp seveceksiniz...