Benim dayılarımdan birisi Ziraat Bankası’nda odacıydı.
Sabahları bankayı o açar; siler süpürür, güne hazırlardı. Mesai başladığında da bankanın dış kapısında biriken köylüleri sıraya dizerdi. Eskiden taşrada Ziraat Bankası ile Hükümet Konağı arasında görkem ve yoğunluk bakımından pek fark bulamazdınız. 

Evdeki hali anlamazdım
Dayımı hep insanları sıraya dizerken gördüğümden midir nedir, çocuk aklımla, o bankanın dayıma ait olduğunu sanırdım. Dayım, mütedeyyin bir insandı, Zeki Alasya duymasın ama bankanın bodrumunda bulunan kasa dairesinin yanında namaz kılardı. Bu ‘banka sahipliği’ne rağmen evlerindeki fukaralığı da bir türlü anlayamazdım.
13 yaşından sonra, Marksist külliyatı okumaya başladım. Türkiye’deki hâkim sınıflar ittifakını ‘Oligarşi’ olarak niteleyen akımın izleyicisi oldum. ‘Finans-Kapital’ kavramıyla ilk karşılaşmam o yıllara rastlar. O yılların tercüme bilinçlenmesinde, sık sık kafamız karışırdı. Bizden daha akıllı ve yaş olarak büyük bir abimiz ‘Finans-Kapital’in bankalar olduğunu söylediğinde bir hayli sarsılmıştım. Tanıdığım tek bankacı dayımdı ve ‘Finans-Kapital’e atfedilen zulümleri yapmış olmasına imkân ve ihtimal yoktu. ‘Sistem’ denen şeyi anlamak için biraz daha okumak gerekti...
Anadolu’nun her yerinde, illa ki bir Ziraat şubesi vardı. Eğer ikinci bir banka şubesi varsa bu da mutlaka İş Bankası olurdu. Taşrada, İş Bankası için ‘Farmason Bankası’ denirdi. Frenkçeden yanlış bir telaffuzla söylenen ‘Farmasonluk’ bir nevi masonluğun daha koyu bir hali yerine kullanılırdı. 

Tedbire karşı rüzgâr
Okumuşsunuzdur, Bakan Ali Babacan, bankacılarla ilgili polisiye tedbirlerden söz etti. İş Bankası’nın eski genel müdürü de “Ne yani, bizi de içeri mi atacaksınız!” diye hafif yollu bir rüzgâr yaptı. Tüm eleştirileri göze alarak gönlümden geçeni söylüyorum; “Yiyin birbirinizi!”
Garanti Bankası Genel Müdürü ile İş Bankası Cihangir Şubesi’ne bir şey olmasın, geri kalan bütün bankaları yaksanız umurumda değil.
Niye bu ikisini ayrı tuttun diye sorarsanız cevabım aşağıdadır:
Söylemesi ayıp, maaşım İş Bankası Cihangir Şubesi’ne yatıyor. Bankanın, sanırım en verimsiz müşterisiyim. Maaşım o bankada 24 saat bile kalamıyor. Her ayın 1’inde, elimde bankamatik kartım, o meşum cihazın önüne geçiyorum. Hepi topu üç buçuk asgari ücrete denk gelen maaşımın (Aydın Doğan’dan bol sıfırlı maaş alıyor diyenlere duyurulur) buçuk kısmını anama, geri kalanını da düzenli ödemelerime yapmak üzere işleme başlıyorum. Bu işlemleri banka şubesinden yapmak isterseniz maaşın dörtte birini haraç olarak bankaya kesilmek zorundasınız. Gelin görün ki yeni neslin birkaç saniyede yaptığı işi ben yapmaya teşebbüs ettiğimde, arkamdaki kuyruk, yaya trafiğini engelleyecek boyutlara ulaşıyor. İşte tam o sırada, şubenin girişinde görev yapan kadın görevli halime acıyıp içeriye çağırıyor. Bütün işlemleri kendisi yaparak beni ve bankanın imajını kurtarıyor. Birkaç kez “Borcumuz ne kadar” diye soracak oldum, “Ne ile ödeyeceksin be adam!” der gibi yüzüme bakıp, büyük bir zarafetle “İstemez” dedi. İşte sırf o kadın görevlinin yüzü suyu hürmetine, Cihangir şubesine bir şey olursa bu operasyonu yapanlara dünyayı dar ederim. 

Adıyaman geni, Japon Yeni
Gelelim Garanti hassasiyetime...
Bizim Kâhtalı Mıçi, geçenlerde Japon Yeni cinsinden bir ev kredisi kullanmıştı ve sıkıntıya düşmüştü. Gazeteciye şöyle diyordu: “Babo, ben ömrümde Japon Yeni mi ney, onu hiç görmemişim bile... Ben aldığımda şu kadardı, ödediğimde aha bu kadar oldu...” Demek ki bu Adıyamanlılarda bir Japon Yeni ile üzülme geni var... Ben de aynısını yapıp, kardeşimin evini ipotek ettirmiştim. Yen’e bir haller olunca aldığımız ev de gitti, kardeşimin evi de. Genel müdürlüğe giderek Japon Yeni ile oynayan küresel spekülatörlerin bizim izzeti nefsimizle de oynamış olmasının hukuki bir sonuç doğuramayacağına dair bir savunma yaptım. Bu aklı bana veren eski hapishane arkadaşım, vaktiyle bir banka şubesini silah zoruyla kamulaştırmaktan tam 12 yıl yatmıştı. Savunma hayatın içinden olunca dağ bile dayanmıyor. Nitekim onlar da zorlanmaya başlamışlardı. Son darbeyi, Rudolf Hilferding’in Finans Kapital adlı kitabını tümden itiraz dilekçesi olarak vermek istemekle vurdum. Banka, benim işlemi iptal ederek kardeşimin evini geri verdi. Gerçi hiç ev sahibi olmadan yarım bir ev parasını biz niye ödedik, halen bilmiyorum, ama ben haramzade değilim, yapılan iyiliği unutmam. Garanti Bankası’nı muaf tutmam da işte bu yüzdendir.
Son olarak ‘Bankacılar Operasyonu’nu yapacak polislere ve iddianamesini hazırlayacak olan özel yetkili savcılara bir kıyak yapmak istiyorum. İddianameyi hazırlarken madara olmamak için Rudolf Hilferding’in Belge Yayınları tarafından ‘Finans Kapital’ adıyla basılan kitabını salık veriyorum. İddianameyi o kitaba müsteniden hazırlayın, bütün bankacıları assanız bile ‘gık’ diyecek olan çıkmaz.

Rudolf Hilferding kimdir?

Rudolf Hilferding’i Naziler öldürdü.
Avusturya asıllı Alman ekonomist. Yahudi kökenliydi. Kredilerle siyasete etkileri büyüyen bankaların iktidarını eleştiriyordu. Hilferding, Tıp okurken ekonomi derslerine giriyor ve Marx’ı kıraat etti.Sosyalist Öğrenci Derneği’ne katıldıViyana’nın sefil mahallelerinde hekimlik yaptı. Ekonomistlerin Marx düşmanlarına saldırdığı bir yazısı, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) kurucularından August Bebel’in dikkatini çekti. Parti okulunda ders vermesi için Berlin’e davet edildi. 1910’da büyük yapıtı Das Finanzkapital’i bastı.Kişisel girişimcilerin (şirket sahipleri) üretken bir işlev gördüklerini kabul etti, ama hisse senetleri sahiplerini (bankacılar) sömürücü olarak tanımladı. 1. Dünya Savaşı başladıktan sonra salgınlardan sorumlu hekim olarak Avusturya-Macaristan ordusuna atandı. SPD’nin 1914’te savaş kredilerine izin vermesine öfkelendi, parti bölününce 1917’de Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’ne (USPD) girdi. 1923’te milletvekili oldu. İlki enflasyon yılı olan 1923’te, ikincisi büyük buhranın koptuğu 1928/29 olmak üzere iki kez maliye bakanlığı yaptı. Naziler iktidarı ele geçirdikten kısa bir süre sonra İsviçre’ye kaçtı ve burada sosyal demokrat direnişi örgütledi. Savaş başladığında Paris’te bulunan Hilferding, alacağını umduğu ABD vizesini alamadı ve Fransızlar, kendisini birkaç ay oyaladıktan sonra Gestapo’ya teslim ettiler. Hilferding bir sorgulama sırasında pencereden atılarak öldürüldü.