Herkes ekmek derdinde, İşsizlik almış başını yürümüş. İş bulan çalışma koşullarını düzeltmek ve ekmeğini büyütebilmek, birazcık nefes alabilmek için örgütlenmek durumunda yada kaderine razı gelecek. İşçinin örgütü sendika. İşçinin tek örgütü sendika. Sendika ‘Anayasal Hak’.

Sendikaları bizzat çalışanların kendisi kurar ve yönetirler, gerek ulusal gerekse uluslararası yasa ve sözleşmelerde çerçevesi çizilerek güvence altına alınmış bir haktır sendikalaşmak. Çalışanlardan kasıt işçi ve emekçilerdir.

Burada bir parantez açarsak, emekliler sendikası, öğrenci sendikası gibi kimi örgütler kurulmuş olsa da bunların sendika olmadığı bir yana ve bizdeki kamu emekçilerinin kurduğu sendikaların ne kadar sendika olduğunu da not düşerek, toplusözleşme yapmadan sendika olunamayacağı gibi, grev hakkından bağımsız bir toplusözleşme düzeninin olması düşünülemez gerçeğinden hareketle, bir tartışma konusu olarak parantezi kapatalım.

Demokrasiyi kurmuş ülkelerde sendika kurma hak ve özgürlüğü tüm çalışanlara tanınmış.

Nihayetinde sendika bir sınıf örgütüdür. İşçi ve emekçilerin, çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını çözmek, ortak çıkarlarını ve haklarını korumak, geliştirmek, çalışanlar arasındaki birlikteliği ve dayanışmayı sağlamak için kurdukları gönüllü birlikteliğe sendika denir.

Kısa çöp uzun çöp meselesidir. Kiminde var kiminde yok meselesidir. Var olanın daha çok olması isteği ‘kar daha çok kar’karşısında olmayanın da var olma , adalet mücadelesidir. Kısa çöpün uzun çöpten hakkını alma mücadelesinde bir araçtır sendika. Bir dayanışma ve hak alma aracıdır. Toplumun büyük bir kesimi daha iyi yaşama arzusu ile ilk önceleri dayanışma sandıkları kurarak halletmek istemişler. Elde avuçta olmayanların ‘birikimleriyle’ ne kadar dayanışılır ki. (Atalar demiş, ’işten artmaz dişten artar. ’Ya dişin kovuğu dolmuyorsa. . . )

Bunun yerine çalıştıkları halde yeterince alamayanların vermeyenlere , gasp edenlere karşı kurdukları bir örgüt olan sendikalar Avrupa’da sanayinin gelişmesiyle bugünkü sendikalara benzeyen sendikal birlikler İngiltere'de 1700’lü yılların başında ortaya çıkıyorlar. Sandıktan sendikaya yasal anlamda kurulmalarının üzerinden yüzyılı aşkın sürenin geçmesi gerekmiş. Sendika 1820’lerde yine İngiltere’de kuruluyor.

İşçinin koruyucu şemsiyesi sendika ise silahı da grevdir. Silahı olmayan ordu neyse grev hakkı olmayan işçi de odur. Sermaye sahiplerinin silahı saymakla bitmez. Doğrudan doğruya devletin sahipleri olduğundan ayrıca bir ‘silaha’ ihtiyaç olmasa da bizde o da var. Lokavt.

Türkiye'de sendika yasası var barajlı, yasaklı, engelli. Gerçek anlamda iş güvenceli grev hakkının sonuna kadar kullanıldığı lokavtın yasak olduğu bir sendika yasası neden olmasın. Adalet bunu gerektirmiyor mu?

Türkiye gibi, demokratik hak ve özgürlükleri kurumlaştır(a)mamış ülkelerde, devleti yönetenler, örgütlenme olgusunu şüpheyle karşıladıklarından, sendikaların her şeyine karışılmış, tüzüğünden organlarına sendikal etkinliklerinden gelir giderlerine kadar her şeyi müdahaleye açık hale getirilmiş. Yönlendirmeye , yandaş yapmaya sendikadan çok arka bahçe haline getirmek için her şey düşünülmüş ve hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Yasası var , her çalışan sendikasını özgürce ve kurar dese de böyle bir özgürlük yok. Laf. Hikaye. Yalan.

İşçi haberlerinin çoğu ne yazık ki, işten atmalarla ilgilidir. Kod bilmem ne maddesi gereğince. . . “İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması” vs. vs. İyi kötü bir sendika yasası var olmasına var da bunun gereği yapılınca yani işçiler örgütlenince , anayasal haklarını kullanmak istediklerinde kendilerini hemen kapının önünde bulurlar. Sendika kurmak legal ama sendikalaşmak illegal olmak zorunda. Sendika son aşamaya gelmeden önce işveren duymamalı. Aksi halde sonuç hüsran. Çünkü, sendika düşmanlığında sınır tanımıyorlar. Daha bugün, Birleşik Metal-İş üyesi Konya KENTPAR otomotiv işçileri ‘Anayasal Haklarını’ kullandıkları için kıyıma uğradılar. Sendika üyesi olduktan sonra işten çıkarılan ve işe geri dönmek için direnişe geçen işçiler, patronun çağrısıyla gelen polisler tarafından fabrikadan çıkarıldı. Sendikalaşmak isteyen işçilerin çabası duyulunca aylarca direniş yapmak durumunda kalıyor işçiler. Flormar, TARİŞ, Cargill bunlardan birkaç örnek sadece.

İşçiler e-devlet üzerinden ‘istedikleri’ sendikaya üye olabilme ’özgürlüğüne sahip’. İşverenler de işten atılmak istemiyorsan e-devlet şifreni bize vereceksin deme özgürlüğüne sahip. Örgütlenme bir engelli koşu gibi akla her türlü engel her türlü hinlik gelebilir. 1650’li yıllardan bu güne her türlü birikime sahip ‘işveren’ sınıfına karşı yeni yöntemler bulup geliştirmek de mümkün elbette.

Eloğlu'nun 18. yüzyılda geride bıraktıklarını biz 21. yüzyılda devam ettirmeye, bir yol bulmaya çalışıyoruz. İşçi gazetesi Evrensel’deki okur mektuplarına, haberlere bakmak bile tek başına yeterli. Bu haber , 12 Eylül pazar günü Evrensel gazetesinde yayınlandı. ‘İşte Türkiye'de sendikalaşma özgürlüğü başlıklı Volkan Pekal haberi: Sendikacılar işçilere vinçten seslendi.

’ÖZ-İPLİK İŞ Sendikasının örgütlenme çalışmaları sürdürdüğü Adana Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren Atlas Denim’de sendikalaşma çalışmaları patronun engeli nedeniyle ‘vinç üzerinden’ devam etti.

Atlas Denim yönetimi sendikacıların işçilere ulaşmasına engel olmak için sendikacıların önüne binbir engel çıkardı. Fabrika yönetimin son ‘icraatı’ işçilerin vardiya değişiminde toplandığı alanın önündeki duvarın üzerinde yer alan telleri sac ile kapatmak oldu. İşçilere seslenmek için fabrika önüne gelen sendikacılar işçileri görebildikleri tek alanın sac ile kapatıldığını görünce bu kez vinç ile gelerek vincin üzerinden işçilere seslendi’.