1945 yılında genç bir cumhuriyet savcısı, ilk görev yeri olarak Konya’nın Ilgın ilçesine tayin edilmiş. Odası “Hükümet Konağı” denilen üç katlı pembe yapıdaymış ve penceresinden, bir ahşap ev ve onun büyük bahçesi görünüyormuş. Bahçede zaman zaman dolaşan sarışın bir genç kız dikkatini çekmiş. Kim olduğunu sormuş.

“Dava vekili Asım Bey’in üç kızından ortancası” demişler. “Adı Şükriye.”

Savcı, görev gereği Asım Bey’i tanıyor ve dürüst kişiliğine saygı duyuyormuş. Bahçede gördüğü kıza talip olmuş, II. Dünya Savaşı’nın bittiği gün evlenmişler, bir yıl sonra da bir oğulları olmuş. Savcı bey, oğluna iki isim koymuş. Birisi Osmanlı subayı olan büyük dedesinin adı olan Ömer, öteki de hâkim babasının adı olan Zülfikâr’dan esinlenerek Zülfü.

Kardeşime de Ilgın’daki dedemin adı verilmişti. Aradan yıllar geçti ve bana adını veren dedem benim doğum günümde, Asım’a adını veren dedem de onun doğum gününde vefat etti. Sanki hayatı bize devrederek gittiler.

***


Geçen pazar Ilgın Belediyesi’nin davetiyle Ilgın’da yani ana toprağında bir stadyum konseri verdik. Bu gezi kardeşim Ferhat ve benim için yürek kabartan bir “geçmişe yolculuk” anlamı taşıyordu.

38 yaşında yitirdiğimiz güzel annemin mezarına gittik. Annem, dedem, anneannem, teyzelerim ve bütün akrabalarımız yan yana yatıyordu orada.

Hükümet konağını, yaz aylarında çocukluğumuzun geçtiği bahçeyi, dedemin yazıhanesini ziyaret ettik. Hayatta kalan tek akrabamız avukat Atilla Bey’i gördük, nazik eşi Firuzan’ın hazırladığı yöresel yemekleri tattık.

***


Konserimiz ilginç bir güne rastladı. On gün once Hakkari’de şehit düşen Ilgın’lı Ali Gümüş evladımız, Havva adlı bir kızla nişanlıymış. Çatışmaya girmeden bir saat önce yakınlarına telefon etmiş. “Eğer ölürsem, yine de Havva’yla düğün günümü kutlayın!“ demiş.

Acı bir tesadüfle düğünün planlandığı gün, bizim konserimize rastladı ve bazı ağıtları stadyumdakilerle birlikte Ali Gümüş ve Havva’nın gerçekleşemeyen düğünü için söyledik.

İşte böyle yürek yakıcı trajediler yaşanıyor Anadolu’da.

Konserin sonunda, bizi davet eden AKP’li Belediye Başkanı ile CHP İlçe Başkanı birlikte sahneye geldiler ve teşekkür plaketleri sundular.

Bütün konserlerime başörtülü genç kızlar gelir ama Ilgın konserinde sayıları daha fazlaydı ve her konserde olduğu gibi şarkılarımızı müthiş bir gençlik enerjisi ve coşkuyla söylüyorlardı.

Hatta bir ara şaşırarak sordum onlara: “Ben bu şarkıları bestelediğim zaman siz dünyada yoktunuz. Nasıl öğrendiniz bunları!“ dedim.

Çığlık çığlığa cevap verdiler: “Doğarken öğrendik.”

Beni ve kardeşim Ferhat’ı çok etkileyen bu ziyaretin en dokunaklı anlarından birisi de Ilgınlı ressam İbrahim Sarı’nın yaptığı annemi ve kucağında beni gösteren tabloydu.

KURUÇEŞME KONSERİ

Madem ana toprağı dolayısıyla konserlerden söz açtık, bir iki notu daha paylaşayım dinleyicilerim ve okuyucularımla.

Biliyorsunuz, beş yıl önce konserlere son vermek istedim. Çünkü 41’inci yıla girdim, beş kıtada binin üstünde konser verdim; artık yeter, diye düşündüm.

Ama gençler bırakmadı. “Biz bu konserleri büyüklerimizden duyduk ama göremedik. Sahneden çekilmeye hakkınız yok“ diyen binlerce mesaj aldım.

Bu yüzden devam ediyoruz ve her yıl toplam bir milyona yakın genç ve çocuk, yani dördüncü kuşak, büyük meydanlarda şarkılarımızı söylüyor.

10 Temmuz’daki Kuruçeşme Arena Konseri’ne ise büyük bir özenle hazırlanıyoruz. Çünkü orada elli kişilik mucize bir çocuk korosu eşlik edecek bize. Sanki gökyüzünden melekler inmiş gibi.