2014 yılı itibariyle gelmiş geçmiş 58 başbakan örtülü ödenekten toplam 260 milyar lira harcamıştı. Aynı tarihte, Erdoğan’ın örtülü ödenek harcamaları 11 yıl boyunca 333 milyar lirayı bulmuştu. “İtibardan tasarruf olmaz” teziyle israfta sınır tanımayan milli ve yerli bir tavır ortaya koyan Sayın Erdoğan her gün faizden yakınırken ve ‘faiz lobisi’ adında bir yapının varlığından söz ederken, faizin kendi tarihimizin de acı bir gerçeği olduğunu herhalde okuduğu İktisat Fakültesinde öğrenememişti. 16. yüzyılda Avrupa’da faizler yüzde 3-4 iken, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin fetvasıyla Osmanlı’da faiz yüzde 12 idi! Osmanlı’da faizler 1700’lerde yüzde 18’e kadar çıkmış, 1850’lerde ancak yüzde 10-14 arasında tutunabilmiş. Sermaye birikimi ve verimliliğin yüksek olduğu Avrupa’da ise yüzde 4 civarındaydı...

“16 yıldır mesaimizi Türkiye'yi yasaklar ülkesi olmaktan çıkarmaya kullandık” diyen Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın saatlerce canlı yayınlar yapmak suretiyle geçen gün bin bir nümayiş, şatafat ve törenle açmış olduğu Millet Bahçesi gerçekten gayet tuhaf bir şey... Etraftaki inşaatların şantiye alanının bir kısmını temizlemişler, bir gölet uzatmışlar, çokça çim sermişler, bir de yanına cami kondurmuşlar. Ağaç falan yok, zaten gerek de yok... Şimdi anlıyoruz, mesela Çamlıca'da Abdulaziz'in diktiği ağaçlar, Yıldız Korusu girişinde Abdülmecid'den kalma devasa çınar ağaçları neden kökten kesildi ve öylece bırakıldı. Bu muhterem zevat ağaçları sincapların fuhuş yapmak için kullandıkları dikey çöplük ve pislikler olarak değerlendiriyorlar... Orman ise onlar için kâbus demek. Hayata ve dünyaya bakışları da daha farklı değil... Açılan bir şey var ama bu bahçe değil ki... Belki yapay çayır alanı denilebilir. Osmanlı'da vardı, mesela Beykoz, mesela Küçüksu çayırları. Bunların yetişmesi birkaç yüzyıl sürer. Fakat şimdi zemini tesviye edip, üzerine halı gibi çim serip, adına "icraat" diyorlar... Resmi törenlerle açılış bile yapıyorlar...

Bugün AİHM 2 yıldır Edirne F Tipi Cezaevinde bulunan HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiği yönünde karar aldı. Sanırım Demirtaş meselesi yavaş yavaş Brunson meselesine dönüşecek ve er geç tahliye edilecek. Türkiye’de %10’dan fazla oy alan bir siyasi partinin başındaki Demirtaş zaten aktif siyasete dönmeyeceğini ifade etmiş ve son duruşmalarında savunma yapmayı reddetmişti. Her ne kadar Cumhurbaşkanımız “Bizi bağlamaz!” şeklinde klasik karşılığını vermiş olsa da, eminim kendisi de Anayasa Mahkememizin karar yetkisini tanımış olduğumuz AİHM kararlarını uygulaması gerektiği ve aksi bir durumun ise Avrupa ile (en azından hukuki bakımından) bütün bağlarımızın koparılmasını tercih ettiğimiz anlamına geldiğini biliyordur.

Gezi Parkı eylemlerinin finansörü olmakla suçlanan Osman Kavala ile bağlantılı olduğu iddiasıyla gözaltına alınan ve tutuklanan akademisyenler arasında Kavala’yı hiç ‘tanımayan’ ve Gezi olaylarına ‘katılmamış’ olan kişiler bile bulunuyor (örneğin Yiğit Aksakoğlu). Suçlamalar arasında “piyano çalmak, ayakta durmak, biber gazının önünde dikilmek suretiyle şiddetsiz eylem ve sivil itaatsizlik uygulamak” gibi tuhaf cümleler var. Türk Ceza Yasasında böyle bir suç tanımı olmadığını herhalde söylemeye gerek yok, suç olan şey “cebir ve şiddet uygulama” ediminin ifasıdır. Hatırlarsak, orada meşhur olan “Kırmızılı Kadın” Ceyda Sungur adında ve halen İstanbul’da çalışmakta olan bir akademisyendi. “Duran adam” ise İzmir’de yaşayan bir gençti. Keza “piyano çalan” kişi de aramızdan çıkan bir vatandaştı, yani bunların hiçbiri ithal dış güç ve ajan değillerdi. Hatta Gezi Parkı eylemleri sırasında önünde duran Kırmızılı Kadına biber gazını sıkan polis tespit edilmiş, yakalanmış ve 20 ay cezaya ve ayrıca birkaç düzine fidan dikme cezasına çarptırılmıştı. Yine aynı olaylar sırasında Ali İhsan Korkmaz’ı öldüren polis memuru ise kendisini “ülkemize karşı darbe yapmak istemişlerdi ve ben bunu engelledim” şeklinde savunmuştu...

Kılıçdaroğlu ile çekişmesi neticesinde, CHP’li bir geçmişi olmadığı halde sırf bir şekilde ülke gündemine gelip popüler olduğu için CHP Genel Başkan Yardımcılığına getirilen, tartışma programlarındaki fevri, agresif ve partisinin tutum ve politikaları ile tutarlı olmayan eylem, davranış ve sözleri daima tepki çeken Öztürk Yılmaz’ın partiden ihracına karar verildi. CHP’nin bir başka başkan yardımcısı, teşkilattan sorumlu genel başkan yardımcısı Seyit Torun “(Seçimlerde) bir mucize olacağına inanıyoruz…” diyerek CHP’nin ülkeye ve iktidara bakışını çok açık ve net bir şekilde ortaya koydu… Başka söze ne hacet…